Yaşadıklarımızın bedellerini ödemeye alışmışız hayatta. Peki, ya yaşamadıklarımız hani ‘ukde’ kalan ‘içimize dert olan’, tekrar olsa ne yapardım sorusu ile aklımıza gelen ve bir anda hayat döngüsüne yenik
düşen..

Hesap sorsalar ne olurdu?
Mesela herhangi bir sebeple yaşamadığımız aşk bir gün gelse dikilse karşımıza ne deriz? O zaman beni niye yaşamadın, neden gitmeme izin verdin derse? Hoş bu dediğim olmaz zira yaşanmayan aşklar hiç hesap sormaz onlar ya.. Bir şarkının tınısı ile gelir aklımıza ya bir koku ile ya da alkol yoğunluğu ile. Sonra geldikleri gibi haber vermeden giderler aklımızın ülkesinden.. Bir sonraki ana kadar..

Hep sebebini bilmediğim bir haklılık vardır yaşamadıklarımızı savunurken milyon bahanemiz vardır olmadı, yapamazdım, bu şekilde olmalıydı diye sırf kendimizi rahatlatmak için uydurduğumuz milyon bahane hem o kadar acı ki onlara bizde bir süre sonra inanıp bahane uyruklu gerçeklere dönüştürüyoruz.

Anlayacağınız içimizi rahatlatıyoruz.. Öyle ya huzurlu olmalıyız, kurcalar ve aklımızı yorarsak rahatsız oluruz hem biz deli miyiz huzurumuzu kaçıralım aman efendim zamanında öyle gerekmiş yaşamışız,
değil mi?

İnsan ne garip bir varlık kendi kendini ne güzel kandırıyor ve asla kendini alıp karşısına ya sen beni niye bu şekilde kandırdın diye sormuyor. Hoş ben ve birkaç arkadaşım kendi kişilikleri ile kavga etme yeteneğine sahipler. Gerçi halk arasında bize deli diyorlar ama aman çok da umurumuzda..

Kendimize en dürüst olduğumuz kendimiziz belki ondandır. Kendi adıma konuşayım ben kendime güvenmek dışında her şeyimi ama her şeyimi paylaşmam kimse ile.. Güvendiklerim var elbet şükür şizofren değilim ama ağır paranoyağım o ayrı..

Acıta acıta öğretiyor hayat, sadece kendinize sınırsız ve koşulsuz güvenebileceğinizi bilimum kazık tatlarına baktırarak. Olsun, demeyi öğrendim ben, bu da bir tecrübedir. Bir daha olmaz (hoş olur arada o da ayrı mesele).

  • Tuana Eray Baran | 17 Haziran 2009
Website | + yazılar