+ yazılar

Bir Yaz Bir Bayram daha bitti ama bazılarımız için tatil devam ediyor. Gazetelerde tüm ajanslarda bir sürü alternatif tatil bizi bekliyor.

İnsanın kuş olup uzak diyarlara kaçası geliyor, tabii ki imkanlar dahilinde işte size makul bir  tatil örneği HAFTA SONU SEÇTİKLERİM yazılarımın sıkı takipçilerinden sevgili Pınar Arıkol’un geçen sene gidip yazıya çevirdiği o muhteşem tatilini Pınar’ın kaleminden size ulaştırmak istiyorum.

BİR SONBAHAR GÜNÜ BALKANLARA YOLCULUK
Yolculuğun sonunda varılacak noktanın bilinmezliği midir çekici olan, köklerimizdeki göçebe ruh mudur
yoksa? Hayat bir yolculuktur ve kendimizi arayıştır klişesinin gerçekliği midir bizi çağıran her
yolculuğumuzda? Kendini ve dünyanın diğer renklerini, tatlarını, dokularını, duyularını, kimliklerini
keşfetmek duygusu yok mu, işte odur yolculuğun özündeki tutku!
Türk Hava Yolları’nın yeni açılan hatlarından Podgorica (Karadağ, Montonegro) görsellerini
gördüğümde, farklı mimarisi ve manzarası ile burası bir masal şehri olmalı, mutlaka görmeliyim diye
düşündüm! Bu fotoğrafın Podgoricanın sahil kasabalarından Kotor’a ait olduğunu, turumun son
gününde anlayacaktım.

Önümde bir hafta kadar bir süre vardı ve bu sürenin her dakikası dopdolu, bir keşif yolculuğu olarak
geçmeliydi. Rusların ve İtalyanların kapı komşusu olarak gördüğü Budva ve Kotor (Karadağ,
Montonegro), son yıllarda dünyanın her yerinden turist akını ile popüler bir bölge haline gelen;
Adriyatik’in incisi Dubrovnik ve köprüler şehri Mostar, mutlak görülesi yerler olarak tur programıma
dahil oldular.

Adriyatik denizinin kıyılarında yer alan bu şehirlerin her birinde Osmanlı döneminin izlerini görmek
mümkündü. Tarihin her döneminde büyük savaşlara sahne olmuş bu topraklar hakkında daha fazla
bilgi edinmek, yüzlerce yıl önceden bugüne hangi yaşanmışlıkları taşıdığını keşfetmek ayrı bir
heyecandı. Aklımdaki tüm soru işaretlerini yok etmek üzere buralardan yolu geçen tüm bloggerların,
ilgili tüm web sitelerinin herbir önerisini tek tek not almıştım. Balkanlar turunu yapıp daha sonra
müdavimi olan arkadaşlarımdan aldığım ayrıntılı öneriler ise kaynakların en değerlisiydi.
Balkanlar turumda bana rehberlik eden web sitelerinden en önemlileri; www.wikitravel.com,
www.gezialemi.com , www.geziyorum.net , www.visitcrotia.com, www.visitmontonegro.com oldu.
Daha fazlası için, Google.com’a yolculuğunuzun nereye olduğunu yazın, sadece 2 sn içinde
ordasınız!

Kalacak yer konusunda tüm tavsiyeler beni ev pansiyonlara yönlendirdi. Okuduğum tüm yorumlar
bölgenin çok güvenilir olduğunu ve her otobüs terminalinde ellerinde room ( ya da onların dilinde sobe)
tabelaları ve dosyalarıyla sizi karşılayan orta yaş ve üstü pansiyoncuların (çoğunluğu bayan)
bulunduğunu anlatıyordu. Hayatımda ilk kez, hiçbir otel, pansiyon rezervasyonu yapmadan, ancak her
ihtimale karşı listelerini yanıma alarak yolculuğuma başladım. Tabii yaşadığım heyecan ve merakın
midemdeki, beynimdeki dalgalanmalarını anlatmaya gerek yok herhalde.

14/09/2010, yolculuğumun ilk günü; Sakinliğimi korumaya çalıştığım bir heyecan ve merakla, valizim
ve ben 10:45 Podgorica uçağında aldık yerimizi…Vizesiz olmasının verdiği rahatlıkla bekliyorum
pasaport kontrolünde, işte Podgorica sınırlarındayım. Podgorica merkeze gitmek için bizim Havaş gibi
bir shuttle bus arıyorum ama ne yazık ki merkeze tek ulaşım aracı taksi! Ve 15 dk lık bir mesafe için
belirlenen standart fiyat 15 EUR. Podgorica sınırlarındaki her yerde EUR geçerli, şimdiden AB nin para
birimini benimsemişler anlaşılan…Bu arada, taksilerde dikkat etmeniz gereken şey; taksimetrenin
döndüğü yerde 1 rakamını görüyorsanız gündüz tarifesinden, 2 ise gece tarifesinden açıldığını
anlayabilirsiniz. Yeteneğiniz varsa pazarlık yapmanız mümkün.

Podgorica Otobüs terminaline vardığımda, amacım ilk olarak Dubrovnik’e geçmekti. Ancak öğrendim
ki Podgorica’dan Dubrovnik’e sadece sabahları 7.30 ve sonrasında öğlene kadar başka bir saatte
daha varmış. Öyleyse, önce Budva ya da Kotor’a gidilecek oradan da Dubrovnik’e geçilecekti.
İçimdeki ses ve sürenin 30 dk daha kısa olması, oyumu Budva’dan yana kullanmamda etkili oldu. 15
dk içinde Budva’ya hareket edecek otobüs için biletimi aldım (Podgorica-Budva: 6 EUR). Balkanlarda
enteresan bir uygulama var, otobüslerde bagaj için mutlaka ayrıca 1 EUR alıyorlar. Otobüslerinin çok
yeni olduğunu söyleyemem ama varacağınız yere, azami hız kurallarına dikkat ettikleri için sağ salim
varıyorsunuz

BUDVA
1,5 saatlik bir yolculuğun ardından nihayet turumun ilk durağına varıyorum. Budva, Montonegro’nun
Miami’si olarak bilinirmiş ancak görünce biraz abartılı bir benzetme olduğunu anlıyorsunuz. Adriyatik
denizinin kıyısındaki Budva’da deniz serin ve 35 plajı mavi bayrak alacak kadar temiz ancak plajları
kumsal değil, çakıl ya da küçük çakıllı kum…En çok Ruslar, Sırplar ve D. Avrupa ahalisinin akın ettiği
Budva’da gece hayatının oldukça hareketli olduğu ve hatta Budva’nın bir açık hava diskosu olduğunu
okumuştum ancak 14 Eylül itibariyle biraz daha sakindi ve zamanın kısıtlı olması nedeniyle Stari Grad
çevresinde güzel bir yemekle yetindim.

Budva otobüs terminaline vardığımda, gözlerim, tüm bloggerların bahsettiği, room room diyen teyzeleri
aradı ancak etrafta kimseler yoktu. Terminaldeki turizm acentesine giderek orada Stari Grad denilen,
Eski şehir’e yakın bir oda aradığımı söyledim. Ancak Stari Grad’a yakın bir odayı ancak 15 dk yürüme
mesafesindeki Stari Grad’a gidersem bulabileceğimi belirtti. Umutsuz bir şekilde acenteden çıktım ve
tam gözlerim bir taksi ararken terminalde oturan iki bayana rastladım, evet beklediğim soruyu sordular,
room? Biri beyaz saçlı, mavi gözlü, gayet modern, güleryüzlü bir teyze ki pansiyonun sahibi o idi.
Diğeri de ona yardımcı olan daha genç bir bayandı. Yaşlı teyze önce kendini tanıttı, Belgrad
üniversitesinden Fransızca profesörü olarak emekli olmuş şimdi de kızı aynı üni.de İngilizce
bölümünde öğretim üyesiymiş, hatta pazarlığı onunla telefonda yaptık ve 1 geceliğine, sadece oda için
(kahvaltı hariç) 12 EUR’dan anlaştık, şaka gibi! 10 dk lık bir yürüyüş ve teyzenin etrafı tanıtıcı küçük bir
oryantasyon eğitiminin ardından, yemyeşil bahçe içindeki villa pansiyona vardık. Villanın alt katı
pansiyon olarak düzenlenmiş, üst katında ise kendisi oturuyordu. Gayet temiz ve güzel bir odaydı,
odanın içinde banyo ve TV bile vardı. Budvanın tek köprüsü ve tek benzin istasyonunun karşısındaki
sokaktan içeri girince biraz ileride görebilirsiniz.

Biraz dinlenip, duşumu aldıktan sonra Budva sahiline ve sonrasında da akşam yemeği için Budva Stari
Grad’a (eski şehir) gidecektim. Ertesi sabah Dubrovnik’e geçeceğim için, etrafı gezip görmek için
sadece 5-6 saatlik bir zamanım vardı. Önce tüm sahili, elimde fotoğraf makinesi, baştan aşağı
turladım ve Japonları aratmayacak serilikte fotoğraflarımı çekmeyi ihmal etmedim.
Hemen ardından hızlı adımlarla görmek için sabırsızlandığım Stari Grad’ a giriyorum, beş kapısından
limana en yakın olanından… 15. Yüzyıldan kalma surları, şehir kapıları, savunma duvarları ve kuleleri
ile Ortaçağ mimarisine sahip eski şehir Stari Grad’ı gezerken içindeki dar sokaklar, çıkmaz sokaklar,
küçük meydanlar ve nadide anıtlar ile Ortaçağ’a bir yolculuk yapıyorum adeta…
Budva sahiline iniş yolu Budva ev pansiyon

Bu kadar gezmek yeter, artık yemek vakti.. deniz ürünlerini tatmak üzere Stari Grad’ın tam karşısında

yer alan Bibija Terasa restaurant’a gittim. Burada mutlaka, sarımsak soslu patates ve kaz ayağı
(egede bir ot) garnitürü ile sunulan ızgara bebek kalamar, balık çorbası ve bir de domates soslu bir
sepet ızgara midye yemeden dönmeyin derim. Gerçekten muhteşem lezzetler… Balık çorbası, ızgara
kalamar, limonata ve sıcacık köy ekmeği toplam 12 EUR gibi bir hesap geldi. Limonatayı
buradakinden farklı olarak şekersiz ama yanında bal ve toz şeker ile beraber sunuyorlar.
Keyifli bir yemeğin ardından, restoranın hemen solunda yer alan Hotel Mogren’in altındaki Mercur
Cafe’de oturup kahvemi içtim . Burası ücretsiz internet imkanı da sağlayan, civar halkın ailece ya da
gençlerin arkadaşları ile gelmeyi tercih ettiği, cafeden çok açık hava bir kahvehane formatında, keyifli
bir yerdi.

Sabah erkenden yolculuğuma devam edeceğim için, gezemediğim; içinde tarihi müzenin de
bulunduğu Budva kalesi, Mogren Plajı, St. John, Holy Trinity, St. Sava kiliseleri, Dans eden kız heykeli
ve civar beldelerden, Petrovaç ve Sveti Stefan aklımın bir köşesinde kalarak ayrılıyorum Budvadan…
Dubrovnik (Hırvatistan)


“Dünya üzerinde cenneti arayan, Dubrovnik’e gelip bulmalı.” George Bernard Shaw
Ertesi sabah 7.30 Dubrovnik otobüsüne zar zor yetiştim. Otobüs bileti 16.50 EUR, Budva-Dubrovnik
arası yaklaşık 3 saat ancak pasaport kontrolü için 1 saat gibi bir süre kaybediliyor. Toplam 4 saat
sonra, Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısındaki incisi, 1979 yılından beri UNESCO tarafından dünya mirası
olarak korumaya alınmış “Dubrovnik’teyim.

Tepeden aşağı inerken bir yarımada şeklinde, masmavi adriyatik denizine uzanmış kale duvarları ile
Stari Gradın (eski şehirin) büyüsüne kapılmamak mümkün değil. Dubrovnik’teki Stari Grad
Budva’dakinin 3-4 katı büyüklükte ve çok daha görkemli.. Stratejik bir noktada bulunması nedeniyle
tarih boyunca birçok ülkenin istilasına uğramış, bu kentte kurulu şehir-devlet Ragusa, 1365-1808 yılları
arasında Osmanlı himayesinde, daha sonra Venedik, Fransa ve Avusturya’nın yönetiminde kalmış.
Bunca kültürü içinde harmanlamış bu şehri bir an önce keşfetmek isteğiyle adımımı atıyorum otobüs
terminaline.. Evet işte, room room diye etrafımızı sarıveren baylar bayanlar burada hemen karşılıyor
bizleri… Ben ve benimle birlikte 2 Londralı, 1 Hintli aynı teyzenin pansiyonunda karar kılıyoruz.
Pansiyon, Stari Grad’a merdivenlerle inip çıkılarak 20-25 dk yürüyüş mesafesinde, ayrıca belli
aralıklarla otobüs yada taxi bulabilirsiniz. Oda fiyatı single 18, double 20 EUR. Dubrovnik’de geçerli
para birimi Kuna ve 1 EUR=7 KUNA ancak pansiyoncular Kuna kabul etseler de EUR almayı tercih
ediyorlar. Paranızı Eur’dan Kuna’ya çevireceksiniz, otobüs terminali veya Stari Grad’daki döviz
bürolarını değil, Otobüs terminalinden ana limana doğru giderken sol tarafta bulunan döviz bürosunu
tercih ederseniz, daha yüksekten bozdurabilirsiniz.

Nerede Kalınır?
Stari Grad’dan merdivenlerle ulaşılan ev pansiyonlarında, Eylül ayında, 15-30 EUR arasında gayet
temiz ve manzaralı odalar bulmanız mümkün.

Eğer Stari Grad’ın merkezindeki taş evlerde kalmak isterseniz, 450-500 kuna yani 65-70 EUR gibi bir
fiyata kalmanız mümkün… Bütün bunlara hayır, ben 3-5 yıldızlı otelden başka bir yerde kalmam
diyenlerdenseniz; tek kumsal plaja sahip Lapad adasını ya da Stari Grad’a yakın merkezi otelleri
deneyebilirsiniz. Özellikle Hotel Excelsior, Stari Grad’a ve Banja Plajına yakınlığı ile denize sıfır,
manzaralı iyi bir konuma sahip. Wikitravel’daki bütçenize göre sınıflandırılmış oteller listesi için lütfen
aşağıdaki linke tıklayınız;
http://wikitravel.org/en/Dubrovnik

Ulaşım
Dubrovnik’te metro, tramvay, tren, dolmuş gibi araçları görmeyi ummayın, böylesine tarihi bir bölgeyi,
ulaşım alt yapısı için, bizde olduğu gibi harap etmek istememişler anlaşılan… Stari Grad ve çevresini
turlamak için en ideal yol yürümek ve bisiklet kiralamak olabilir. Otobüs ve taksi ise diğer seçenekler…
Bu arada, Türkiye’de olduğu gibi taaxii! diye seslenerek ya da elle işaret ederek taksi çevirmek
Dubrovnik ve Podgorica’da uygulanabilen bir yöntem değil. Sadece telefonla çağırabiliyorsunuz. Taxi
Service Dubrovnik, ☎ +385 95 914 2221 (info@taxidubrovnik.biz)

Yeme- İçme
Dubrovnik eski şehirde, daha çok deniz ürünleri ve et yemeklerinin sunulduğu cafe ve restoranlar,
Stradun caddesi üzerinde ve caddenin ara sokaklarında bulunuyor. Eski şehir dışında, küçük büfe ve
pastaneler dışında yemek yiyecek restoranlar yok denecek kadar az.

Dubrovnik eski limandaki Lokanda, aynı mekandaki et ve balık restoranı olarak iki ayrı bölümde
hizmet veriyor. Konumu ve gece manzarasıyla, denizci tencerelerinde (siyah emaye tencerelerde)
pişirilip masanıza getirilen deniz ürünleri ile oldukça cazip bir ortam. Önünde kuyruklar oluşuyor.
Ancak benim sipariş verdiğim deniz ürünleri risotto’nun pirinçleri ne yazık ki iyi pişmemişti, özellile
karides, midye gibi kabuklu böcekler de her şeyiyle birlikte pişirildiği için pek iştah açıcı olduğunu
söyleyemeceğim! Orada çok bilindik yemekler dışına çıkılmadan bir şeyler içmek ya da et yemeğini
tercih etmek daha doğru olabilir. deniz ürünleri risotto ve küçük bir yeşil salata için 12 euro civarında bir
hesap ödedim.

Stradun ana caddesi üzerinde yer alan Orlando Cafe ise sabah kahvaltısı veya kahve molası için
ideal bir konumda, cadde üzerinde gidip gelen turistleri ve tarihi tüm binaları koşturmadan keyifle
izleyeceğiniz bir mekan.

Pizza yemek isterseniz Mea Culpa’yı fiyat-kalite bütünlüğü açısından tavsiye edebilirim. Biraz
merdiven çıkarak ulaşılıyor ama servis çok hızlı..
Bunun dışında denenmiş diğer bir restoran da Stari Grad’a girmeden hemen önce, müthiş bir konuma
sahip Dubravka Restaurant. Burada pizza, deniz ürünleri ve şarapların oldukça güzel olduğunu
duydum. Deneyebilirsiniz.

Bu arada restoranlarda hem Eur hem de Kuna geçerli…Hesabı almaya gelen garsonlar, genellikle
hesabı bir defter içinde getirmiyor, fişi masaya bırakıyor ve hesabı ellerinde siyah büyük bir deri
cüzdanla gelip alıyorlar ve kağıt paraları bu cüzdanın ilgili bölümlerine yerleştiriyorlar. Bu da başka bir
yerde hiç rastlamadığım bir uygulama, enteresan…
Dubrovnik merkezden merdivenlerle yukarılara çıktığınızda, market ve manav bulabilir ve buralarda
Stari Grad’a göre gayet uygun fiyatlı alışveriş yapabilirsiniz. Aklınızda bulunsun, market ve manavlarda
EUR kesinlikle kabul etmiyorlar, mutlaka Kuna ile ödemek zorundasınız. Diğer restorant ve cafeler
için lütfen tıklayınız; http://wikitravel.org/en/Dubrovnik
Cafe Barlar
Gece hayatının da merkezi yine tahmin edebileceğiniz gibi, Stari Grad! Özellikle jazz dinletilerinin
olduğu açık hava barlar, cafeler tercihimdi. Sizi yine daha fazla seçenek için
http://wikitravel.org/en/Dubrovnik linkine yönlendiriyorum.

Görmeden dönmeyin!

Old Town (Stari Grad/ Eski Şehir)
Hırvatça’da Stari Grad (Eski Şehir), Dubrovnik’in en can alıcı noktası…Yüksek kale duvarları ile
çevrili eski şehire üç giriş kapısı var; Büyük kapı, St. John kale kapısı ve misafir evi kapısı. Burada
görüp yapabileceğiniz çok şey var; hayat burda gece yarısına kadar capcanlı…
Stradun Caddesi Stradun caddesine giriş yaptığınız ana giriş kapısında halen sembolik muhafızlar,
dönemsel kıyafetleriyle karşılıyor sizi… İçeriye adımınızı atar atmaz, merdivenlerin başında, ağzında

mızıkası, elinde gitarı ve ayaklarında tefi ile hepsini aynı anda çalarak keyifli bir müzik yapan adam
eminim gözünüzden kaçmayacaktır.

Stradun caddesi üzerinde aşağı-yukarı yürürken, yeme içmeden, kültür sanata, tarihi müzelerden
binalara, surlara, onlarca cafeden restaurana, barlara, hediyelik eşya satan onlarca dükkan ve seyyar
satıcılara, açık hava müzik dinletilerine, hatta kilisede yapılan gayet renkli düğün törenlerine
rastlayabilirsiniz! Gecesi ayrı gündüzü ayrı manzaralar sunan bu caddeyi es geçmeniz mümkün
değil!

Eski Şehir Surları
Eski şehiri çevreleyen 2 km uzunluğundaki surları muhteşem Dubrovnik mimarisi ve masmavi deniz
manzarası için sabah erken ya da akşam üstü güneşin batışına yakın saatlerde gezmeniz tavsiye
olunur. Böylece hem sıcakta yorulmaz hem de fotoğrafınız için uygun ışığı da yakalamış olursunuz.

Roland Sütunu, Orlando’s Column olarak da bilinen efsane şövalyenin simgesi sütun, çan kulesinin
önünde bulunmaktadır. Ağustos ayındaki Dubrovnik Yaz Festivalinin resmi açılışı, Orlando’nun
gönderine bayrak çekilmesiyle (üzerinde özgürlük sloganı taşıyan) yapılırmış.
Çan Kulesi: Kulenin tepesindeki ünlü bronz heykel ‘Zelenci’, devasa çanı her saat başı çalıyor.
Buradaki Zelenci heykelinin kopya olduğu, Sponza Sarayında ise gerçeğini görebileceğimiz bilgisini
alıyoruz.  
Sponza Sarayı, Çan kulesinin batısında yer alan saray, Gotic Rönosans mimarisine , göre 1667’deki
deprem öncesi yapılmış binalardan birisidir. Tarihi arşivlere ve muhafızların anısına yapılmış odalara
ev sahipliği yapar. Sabah 10.00’dan gece 22.00’ye kadar açık olan saraya giriş 20 KN, yani 3 EUR
civarında.
Papaz ya da Rektör Sarayı, Daha önceleri belediye meclisi olarak kullanılan saray şimdi şehir tarihine
ev sahipliği yapan bir müze olarak kullanılıyor.  
Onofrio Su Fıskıyesi: Öyle büyük bir su fıskiye gelmesin aklınıza, eski şehire ana girişin batısında zar
zor göreceğiniz bu fıskiyenin arkasındaki merdivenler gençlerin buluşma noktası, aynı zamanda
turistlerin ve güvercinlerin dinlendiği ve soğuk su ile serinlediği bir yer.
Eski Liman: Yine Stari Gradın içinde yer alan eski liman, gündüzleri Elfiti adalarına turlar düzenleyen
tekne turlarının standlarına ve teknelere, gece de Lokanda gibi muhteşem lezzetlere ve manzaraya
sahip birçok balık ve et lokantasına ev sahipliği yapmaktadır.
Lovrijenac Kalesi: Savunma amaçlı yapılmış 37 m yüksekliğindeki anıt kalenin asıl yapılış amacı
Dubrovnik’in özgürlüğünü korumakmış.
Akvaryum: Sabah 8.00 akşam 9.00 açık olan akvaryuma giriş 30 Kn., adriyatik denizinden birçok
canlıyı akvaryumda görebilirsiniz.

Kiliseler: Eğer kilise gezmeyi severseniz birçok seçenek var önünüzde Stradun caddesi
boyunca.. İçinde dünyanın 3. en eski eczanesi de bulunan Franciscan manastırı, 18. yüzyıl Roma
barok mimarisine sahip Hz. Meryem’in göğe yükseliş katedrali, Barok dönem St.Blaise
kilisesi, romantik barok dönem St. Ignatius kilisesi, dini yönünün yanında eski çağ Dubrovnik
sanatsal hazinelere ev sahipliği yapan Dominik manastırı, 15. yy’da vebaya karşı koruyucu olarak
yapılmış St. Sebastian Kilisesi, 1865-1877 yılları arasında yapılmış, Bizans ve Girit ikonlarına ev
sahipliği yapan Sırp Ortodoks Kilisesi ve karşısında müzesi bunlardan bazıları olarak sayılabilir.
Müzeler: Yukarıda yazılı birçok kilisenin müzesi de mevcut ve aynı zamanda Dubrovnik doğal hayat
tarihi müzesi, Etnografya müzesi, Denizcilik müzesi, Cavtat kasabasındaki ressam Bukovac Evi
(gerçi daha çok modern ressamların eserlerinin yer aldığı, biraz kendi haline bırakılmış gibi görünüyor)
görülmeye değer müzeleri olarak sayılabilir.

Plajları: Adriyatik denizi plajlarının hemen hepsi taşlık veya küçük çakıl plajlar, o yüzden yanınızda
mutlaka deniz ayakkabınız, terliğiniz olsun ki o tertemiz billur gibi denizinden mahrum kalmayın. Eylül
ortası biraz serin olsa da hala denize girilebiliyordu ancak Temmuz- Ağustos ve Eylül başı sanırım
denize girmek için gidecekseniz daha ideal zamanlardır.
Banje Plajı: Stari Grad’a 2-3 dk yürüyüş mesafesindeki bu plaj çakıl bir plajdır. Eski şehir surları ve
Lokrum adası manzarasına karşı güneş banyonuzu yaparken bir yandan da içeceklerinizi
yudumlayabilirsiniz. Mini football ya da su polosu da oynayabileceğiniz bu plajın bir bölümüne giriş
ücretli iken bir bölümü de halka açık..

Lapad Plajı: Dubrovnik eski limandan, tekneler ile 60-70 kunaya (10 eur), 1 saat 10 dk gibi bir sürede
gidebileceğiniz Lapad adasında bulunan plaj, dupduru denizi, uzun kumsalı ile Dubrovnik’in tek kum
plajıdır. Kendine özgü taş evleri, kıyı boyunca yer alan küçük ve samimi cafe restorantları, çam
ormanları, temiz havası ile mutlaka uğramanız gereken duraklardan Lapad adası..

ADALARA TEKNE TURLARI
Elifiti adaları ; Kolocep, Sipan ve Lopud adalarına Dubrovnik eski limandan turlar düzenleniyor. Her
acentenin fiyatı çok olmasa da farklı olabiliyor. Birkaçına sorarak karar verebilirsiniz. Dubrovnik’e 10
dak uzaklıktaki Lokrum, 1 sa 10dk uzaklıktaki Lapad ise bazı turlara dahil olabildiği gibi bu adalara
ayrıca turlar da düzenleniyor. Ayrıca, bu turların ana limandan çok daha uygun fiyatlarla yapıldığını
söylediler.
Hâlâ aktif olarak işletilen 2 büyük tuz gölünün bulunduğu, yemyeşil doğası ve manastırları ile mutlak
görülmesi gereken Miljet adasına ise Dubrovnik ana limandan turlar düzenlenmekteymiş, çok tavsiye
edilmesine rağmen, hava şartlarından dolayı bu tura katılamadım, artık bir dahaki sefere…

FESTİVALLER
Dubrovnik Yaz Festivali:
1949 yılından beri 10 Tem-25 Ağu arasında yapılan müzik ve tiyatro
festivaline her yıl yaklaşık 30 ülkeden 2000 den fazla sanatçı katılmaktaymış bu nedenle özellikle açık
hava konserlerini kaçırmak istemiyorsanız 1 sene önceden rezervasyonunuzu yaptırmanız
gerekiyormuş. Bu arada Dubrovnik’te bulunduğum sırada, saat kulesinin hemen sağ tarafındaki
kilisede bir Hırvat düğününe rastgeldim. Gitar, akordion, çello, keman gibi müzik aletlerinin bir araya
geldiği küçük bir orkestra eşliğinde söylenen Hırvat şarkılarına, düğün sahibi aile koro halinde ama tek
bir ağız olup öylesine güzel eşlik ediyorlardı ki, düğün bitip bütün Stari Gradı turlamaya başladıklarında
peşlerine takılmadan edemedim.
Özgürlük Film Festivali: 25-30 Ağustos tarihleri arasında düzenleniyormuş.

Dubrovnik Civarında görülmesi gereken yerler

Adalar: Miljet, Lapad, Lokrum, Elifiti adaları
Cavtat kasabası:
Ölüdeniz gibi sakin ve temiz bir denizi olan, lüx yatların ve kotraların demir attığı,
sahil boyunca deniz ürünleri restoranlarının bulunduğu, halkı ve turisti nezih bir kasaba… Dubrovnik
merkez limanına yakın bir otobüs terminalinden şehir içi belediye otobüsleriyle 12 kuna ödeyerek
yaklaşık 40-45 dk bir sürede varıyorsunuz.
Mlini: Dubrovnik merkeze araçla 10 dk uzaklıkta, 300 yıllık bir çınar ağacına ev sahipliği yapan
küçük, şirin bir sahil kasabası.
Ston: Hâlâ işletilmekte olan tuz gölü ve midye çiftliklerinin bulunduğu bir kasaba.
Montonegro ya da Türkçe’de Karadağ’ın sahil kasabalarından Kotor’a otobüsle 3.5 saatte (114
Kuna), Budva’ya ise 3 saat sonra (16.50 EUR) varabilirsiniz. Budva’yı, daha çok deniz tatili için,
Kotor’u ise tarih, kültür gezisi için tercih edebilirsiniz. Kotor’da St.John Fortress tepesine tırmanırken
gördüğünüz manzara başaka bir yerde rastlayamayacağınız güzellikler, renkler vaat ediyor. Evlerin,
kiliselerin, eski şehir surlarının masalsı mimarisi ve limanın dinginliği insanı başka bir çağa götürüyor
adeta..
Mostar (Saraybosna): 1993 yılındaki Sırp-Hırvat- Boşnak savaşından izleri ve küskünlüğü halen
üzerinde taşıyan köprüler şehri Mostar ise Osmanlı’dan kalan yapıları görmek, eski çarşıyı gezmek ve
Cevapcici yemek için mutlaka görülmesi, gezilmesi gerekir.
Tek başıma çıktığım yolculuğumun sonunda, her durağımda farklı ama bölgenin iklimi, doğası
nedeniyle birçok noktada birbirine benzer insanlar, kültürlerle tanıştım. Bölgenin insanları turiste alışık,
gencinden yaşlısına hemen hepsi üniversite mezunu, İngilizce biliyorlar. Kotor’da pansiyonunda
kaldığım 70 yaşlarındaki teyze, Matematik ve Sanat tarihi okumuş ve hem işi nedeniyle hem de tatil
amaçlı hayatının önemli bir bölümünde seyahat etmiş. Türkiye’den geldiğimi söylediğimde ne
yapacağını şaşırdı, nasıl mutlu olduğunu anlatamam. Türk dizilerini severek izlediğini belirtip, Türk
sanatçıların güzelliği ve yeteneğinden bahsetti, dizilerimiz Ortadoğu’dan sonra Balkanlar’da şanını
yürütmeye devam ediyor anlaşılan:) Ayrıca, geçmiş izlerin de etkisiyle, Türk yemek kültürü ile örtüşen
bir yemek kültürü var. Hiçbir şekilde aç kalmayacağınız, aksine muhteşem lezzetleri deneme şansını
elde edeceğiniz keyifli bir yolculuk bekliyor sizleri… Hepinize keşfetmek, öğrenmek, kendinizi
yenilemek duygusuyla başlayacak yepyeni yolculuklar diliyorum!
Sevgiler,

Pınar Arıkol

Şayet sizin de bu tarz gezi yazıları ve önerileri de varsa canerural@superonline.com adresime yolladığınız vakit yazınız sizin adınızla okuyucuya ulaşacak.

  • Caner Ural | 05 Eylül 2011
+ yazılar