2000’li yıllar gecenin bilmediğim bir saati çok geç değil ama..
Taksim’de sahnede Mor ve Ötesi’ni izliyorum, barda oturup üstelik içtiğim kaçıncı içki, hatırlamayacak kadar çok içmişim ama ne yazık ki aklım yerinde..
Yanımdaki adama bakıyorum kemik çerçeveli gözlükleri olan bir genç..
– Eğlen, ben burada iyiyim, demişim barda oturarak..
Ta şehir dışından gelmiş sırf benim için, çok güldüğüm çok eğlendiğim 1 kaç saat sonrası sıkılmışım.. Mor ve Ötesi buna sebep, bana hüzün veriyor şarkıları.. Neden ki?
Unuttum dediğim gülümseyip geçtiğim bir çok şeyi unutmadığımı hatırlatıyor..
Zaten saçma hafızam tetiklenecek yer arıyor, ben bir gün bu yüzden delireceğim..
Çok hatırlamaktan, çok anlamaktan..
– Ben çıkıyorum.
– Nereye?
– Eve
– Eee ben?
– Sen ne?
– Ben senin için geldim…
– Benimle buluşmak muhabbet etmek yani kısacası kendini mutlu etmek için geldin, benim için değil..
– İçki içip mantıklı cümle kuruyorsun.
– Ağzımla içtiğimdendir.
– Haydaaaa.. Gidiyor musun gerçekten?
– Evet..
– Gerçekten tuhafsın, seni anlamıyorum, yedik güldük eğlendik, daha ne istiyorsun ki?
– Evet, yedik içtik eğlendik, bir de yatsaydık di mi?
– Ne alakası var yaaa?
– İçerde barın yan tarafındaki hatun bence müsait, son içkinden 5 yudum aldığına göre..
– Ama ben nasıl yaaa?
– Eyvallah..
Sıra selviler beni bekler, sıra sevgililer demek daha iyi olur sanki gecenin bu saati, ne çok sevgili var piyasada, herkes sevişecek kadar sevmiş birbirini yetmiş..
Topuklular acıttı, hoop çıkaralım ohh be.. Yalnız, alkollü ve çıplak ayak yürürken kendimi iyi hissediyorum..
Yalnız kalmayı başarıyorum bu kadar kalabalık içinde, aferin bana.. Belki kafam yeterince kalabalıktır ondan bu halim.. Zaten çok gürültü varsa demek başka biri gereksiz geliyordur
ya da sevilmeyecek kadar çok konuşuyorumdur.. Çok düşünüyorumdur..
Ayrıntılar beynimin kıvrımlarını acıtıyor takılıyor.. Ben ayrıntılardan bütüne bakamıyorum sanırım ya da ya da ya da.. Aman ne bileyim..
Kızılkaya – Bambi .. Aç mıyım yooo değilim, yürü o zaman.. Galatasaray Lisesi’nin orda çıkmayı beceremediğim bir otoparkta arabam, Allahtan sevimli değnekçileri var 🙂
Bu kafa ağır zaten bir çıkalım, bakalım ne yapacağız? Arabada mı uyusam? Polisler de var hımm.. Kolay gelsin memur bey, iyi sabahlar…
– Alo Levent!
– Alo Tui, ne oldu, alo alo?
– Bişey yok.
– Ulan gece 4 saat ne arıyon o zaman?
– Beni alsana
– Nerden?
– Taksim
– Eben tui, iyi misin peki?
– Yaaa hadi
– Eve mi gitcen?
– He başka nereye gideyim?
– Tamam, bekle gelicem..
Dost gibi dost.. Her yerden o beni, ben onu alırız, depremde ilk beni aramıştı salak.. Çok içtim, çarpılıyorum, demişti..
Geldi sonra..
– Ne oldu?
– Ne ne oldu?
– Salak niye aradın, niye burdasın?
– Bu da olmadı be Levent.
– Hakikaten salaksın Tui.
– Tamam salağım, ok.
– Yasaklıyorum sana Taksim’i – Bostancı’da dolan, daha yakın, alması kolay.
– Taam.
– Çorba içelim mi?
– Midyeeeee..
– Tamam midye..
- Tuana Eray Baran