Etrafta yığınla sevgisinin hak edilmediğini düşünen insan var. Herkesin eksik odaları var. Kim gelse saltanatıyla kurulsa içinize gidiveriyor, sadece gitse iyi; giderken taşıyabileceğinden fazlasını alıp götürüyor. Etrafta yığınla kırık aşk hikâyesi var. Başımızı şişirip duruyorlar.
Bütün son aşklar yeminler ettiriyor; bir daha kimseyi sevmeyeceğim, kimseye güvenmeyeceğim, bir daha seversem …… diye.. Oysa ben size buradan diyorum ki sevmekten vazgeçmeyin. Sevince ve sevilince dünya biraz daha güzel! İçinizde sevilmeyi hak etmediğini düşünenleriniz var mı? Muhtemelen yoktur. Peki, siz kimseyi kırmadınız mı? Size söylenen bütün aşk dolu sözcükleri duydunuz mu? O günleri, geceleri yaşadınız mı? İşiniz başınızdan aşkınken bir telefonla hayatı bir an için bile olsa durdurdunuz mu?! Hangi aşktan bahsediyoruz?!
Neden hep sevilmeyi bekler ki insanlar?.. Önce sevmekten başlasak.. Sevilmesen bile sevdayı dünyanın en güzeli görüp, günleri geceye çevirmeden yaşayabilmeyi kaç kişi başarabiliyor? Kalbini açık arttırmaya koyup daha fazlasını vaat edene saklamak.. Doğru bulanlar olabilir ama mesela ben kalbimin değerini biliyorum. Sevmese bile sevilmeyen onu sevmekten vazgeçmem, vazgeçemem.
Geceleri kapısında uyumayı bile göze almak, bütün insanları karşına almak, din, dil, ırk saymadan sevmek.. İş ilk önce kendini sevmekte ve sevilmeye layık görmekte. Ben sevgideki istikrarın insanı mutluluğa götürdüğünden eminim. Şunu da biliyorum inatlarla, hırslarla duyguları karıştırmamak gerekiyor. Bazı şeyler yürümediğinde soğukkanlılıkla geleni olduğu gibi kabul etmek lazım. O güne kadar da akışına bırakmayı kabul etmiyorum. Bütün suları istediğim yöne çevirebilirim. Sevmek öğrenilen bir şey. Sevdanın usta işçisi olmalı insan. O zaman sevilmemek de önemli değil.. Dersin ki.. ‘Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa..’ [Aşık Veysel] Sevda yürekten sökülemez, dünyanın bana göre tek karşılıksız eylemi. İşini yaparsın, karşılığını alamayınca ayrılabilirsin. Arkadaşın kazık atarsa onu silip atabilirsin. Yaşadığın şehir senin için bitmişse başka bir şehre taşınabilirsin. Kıyafetlerinin, bilgisayarının, telefonunun yerine yenilerini alabilirsin. Bütün her şeyi beğenmeyince değiştirebilirsin. Oysa sevmekten asla kurtulamazsın. Ancak ve ancak o senden vazgeçer. Karşılığı olmasa bile sevmekten alıkoyamıyor insan kendini. Bana öyle geliyor ki annenin babanın çocuklarına olan karşılıksız sevgisini arıyor herkes. Her erkeğin kadınlarda annesini, her kadının da erkeklerde babasını aramasının sebebi bu olsa gerek. Oysa en önemli şey kendin gibi bakmamak karşındakine. O senin gibi düşünmeyebilir, senin gösterdiğin gibi sevgisini göstermeyebilir. Kimse sen gibi değil, olmak zorunda da değil. Senin durduğun yerden hayata bakmıyor olabilir. Severken alınganlıklarımızı, kaprislerimizi, paranoyalarımızı bir kenara bırakmalıyız. Sen bana bir adım at ben sana on adım gelirim, dememeli. Bir kere yenilsek bir daha, üstüne bir daha yenilmeyi göze alabilmeliyiz [Samuel Beckett]. Karşıma hep arıza insanlar çıkıyor, diye hayıflanmamalı çünkü onları seçen biziz. Bir ilişkiye başlamaktan ne kadar sorumluysak, bitişinden de o kadar sorumluyuz. Tercihlerimizin sonuçlarına katlanarak yaşamayı başarırsak işte o zaman gerçekten özgür oluruz.
Bütün aşk şarkılarında indiğimiz derinliğimizde birine daha yer açarak yaşamayı becerebiliriz. O yeri biri kırıp dökse bile sahip olduğumuz güçle yeniden onarabiliriz. Dünyada sevmekten alıkoyacak kadar adi, şerefsiz insan yok, olmamalı. Ben şahsen kimseye o kadar anlam yüklemiyorum. 1 Ekim benim doğum günüm. Bu yaşa gelene kadar onlarca kırık aşk hikâyesi bırakmış olabilirim ardımda. Buna rağmen sevmekten hiç vazgeçmedim ve korkmuyorum sevdadan. Belki terk edilirsem ölmeyi bile isteyebilirim ama öğrendiğim bir şey var; bu acılar öldürmüyor. Öldürmeyen acı güçlendiriyor. Benim sevdam engin bir deniz. Hepinizin suları var. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın; sığda kalmayın, derinlerde yüzün. İçinizdeki sevdayı bir kenarından kurtaracak bir can mutlaka çıkacak karşınıza..
Hande Yöremen | 2006