Çılgın Dersane 2 Kampta serisinde öğrencilerin sınav stresinden uzaklaşmaları için dershane ekibi öğrencileri kampa götürmeye karar verince şamatanın başlaması zili çaldı demektir.

Ceyda Ateş [Cilvenaz Esra]

Filmde kötü karakteri oynuyorum. Oradaki ismim Cilvenaz Esra.

Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?

20 yaşındayım, liseyi bitirdim. Barış Manço Eğitim ve Kültür Merkezi’nde iki sene tiyatro okudum. Daha sonra dil eğitimi aldım iki sene. Dizi film yoğunluğu olduğu için üniversite sınavını kazanamamıştım ama bu sene tekrardan girip konservatuar okumayı düşünüyorum. 

Çok küçük yaşta başladığını biliyorum. Nasıl oldu bu?

5 yaşında başladım, diyebilirim. Bir güzellik yarışmasına girdim, Neşe Erberk’in düzenlediği. O zaman 5000 çocuğun içinden 1. olarak çocuk güzeli seçildim. Daha sonra tekrar bir yarışmaya girdim, orada da 1. geldim. Dizi film teklifleri geldi. Yarışmadan dolayı iki sene Neşe Erberk ajanstaydım. Daha sonra Tümay Özokur’a geçtim. Hala da aynı ajanstayım. O yarışma benim, televizyonlarla tanışmamda ilk başlangıç oldu. 

Çılgın Dersane’den gelen teklifi hangi kriterleri göz önünde bulundurarak kabul ettin?

Ben çok enerji dolu bir insan olduğum için beraber çalıştığım arkadaşlarım da bilir, çok kıpır kıpırımdır, yerimde duramam. İlk senaryoyu okuduğumda rol bana sıcak, sempatik, yakın geldi. Hatta Gurbet Kadını’nda beraber çalıştım arkadaşımın da [Bahar Akca] oynayacağını duyunca daha bir sıcak geldi. Aynı zamanda Paşhan Yılmazel ve Fırat Çöloğlu ile de çok eski arkadaşım. Onların da kadroda olduğunu duyunca daha da iyi oldu. Kabul ettim.

Çekimler nasıl geçti?

Ceyda: Çekimler gayet güzeldi, çok eğlenceliydi ama bunun yanı sıra bir o kadar da zordu. Hiç uyumadık, diyebiliriz. Kafamızı ancak bir yere yasladığımız zaman bir ya da iki saatlik uykular uyuduk. Sahnelerimiz de çok eğlenceli olduğu için eğlenerek çektik ama bazı sahnelerimiz çok zordu. Benim ağaca çarpma sahnem vardı. Ağacın dışına platform yaptırdılar ama platform ağaçtan daha serti, diyebilirim. Ağaca çarptığım anda burnum kanadı ve ön dişim biraz hasar gördü. Onun tedavisini gördüm. Kurbağa sahnemiz vardı. Kurbağalar benim elimden büyük. Ben hayvanlardan çok korkmam ama kurbağa tiksinti veren ve vücutta siğil yapan bir hayvan. Ben de Bahar da bundan çok korktuk. Yatıyorum, kurbağa benim bacağıma gelecek, ben tutup kenara atacağım. Öyle bir şey ki o anın heyecanı, tedirginliği ile bacağıma geldi, yapışkan olduğu için yapışıyor. Elimle alıp daha yana atmam gerekirken ben bir anda kurbağayı aldım Bahar’ın suratına yapıştı. 

Bahar: Hem de iki kere.. Düşünün en büyük kurbağayı..    

Ceyda: En komik olanı da şişe çevirmece oynadığımız sahnemizdi. Ozan, Paşhan, Bahar ve ben şişe çevirmece oynuyoruz. Ben Bahar’a diyorum ki “Ozan’ı dudaklarından öp.” Bahar, Ozan’ı öpünce Ozan’ın dudaklarında Bahar’ın ruj izi çıktı. Ozan’da iki tane dudak, sanki silikonluymuş gibi oldu. Ben de bunu görünce gülmeye başladım. Çekimde, kayıttayız. Kamera onları çektikten sonra bize dönüp Paşhan ile öpüşmemizi çekecek ama ben öpemedim; o kadar çok gülüyorum ki çekemedik. Bir de Ozan çok komik bir insan olduğu için beni iyice güldürdü. Ben Paşhan’ı öperken gülüyorum. Bunun yüzünden beş kere filan tekrar ettik sahneyi. En son Faruk Bey biraz bağırınca biz toparlandık ama ne kadar toparlandık bilmiyorum. Yine de çok güzel bir sahne oldu.

Çekimler sırasında, çekim aralarında en çok kimlere güldün?

Hepimizin komik yanları, komik sahneleri var. Çekim yaparken de tek bir şeye değil, her şeye gülüyorduk biz çünkü dediğim gibi herkesin komik sahneleri vardı. Ercü çok komikti, hele ki o güzlükleri takıp gözlerinin büyümesi çok komikti. Erkeklerin dans sahnesi vardı, kadın kıyafetleri giydiği. Fırat ile Alp’in sandal sahnesi çok komikti. Genelde bütün sahneler komikti. 

Bahar: Bir de şöyle bir durum var. Ağva’da çekildi film. Ağva genelde herkesin kafasını dinlemeye, kaçamak yapmaya gittiği özel bir yer. Ağva’da set kurulmuş, öğrenci modundayız. Gölden tanıdığımız bilumum isimler geçiyor. Kamerayı görmedikleri için çekim yapıldığını anlamıyorlar. Seslenince hepsi şaşırdı. Aslında onlar tenhaya kaçalım derken çok fena yakalandı. Bir bakıyorlar ki kameralar var.

Filmi izlerken kimlere güldün?

Bahar: Orada farklı şeylere güldük. Kendi halimize güldük daha çok.

Ceyda: Hep beraber izledik film vizyona girmeden önce. Duygusal bir sahnesine bile güldük orada. Arkada tanımadığım biri benim kurbağa sahnemde kırmızı iç çamaşırımla yatışımı görünce “Hay maşallah,” deyince orada koptum. 

Serinin 3.sünde oynayacak mısın?

Ceyda: Daha kesin bir şey yok. Bahar’ın da dediği gibi bir varız, bir yokuz; biz de çözemedik. Normalde baktığımız zaman üçüncüsünde yokuz ve olmamamız gerekiyor çünkü biz kovulduk dershaneden, kötü karakter olduğumuz için ama baktığımız zaman bize denilen üçüncü çekildiğinde kötü karakterde olanlar özür dileyerek gelecek. Öyle bir ihtimal var. Şu anda senaryo yazılıyor ama bizim de fikrimiz yok var mıyız, yok muyuz diye.

3.de de oynamak ister misin?

Ceyda: Çok zevkli bir kadro. Arkadaşlarımız çok zevkli. Tabii ki de oynamak isterim. 

Bir dizi filmde rol alacaksın. Biraz ondan bahseder misin?

Med Yapım’ın projesi. Hatta ismi de belli oldu. ‘Hayat Güzeldir’ adı, Show TV’de yayınlanacak. Bu dizi filmde zengin ve fakir aileler var. Onların yaşantılarından bahsediliyor. Birazcık da gençlikle ilgili. Çoğu oyuncumuz genç. Burada zengin bir kızım. Zengin bir çocukla aşk yaşıyorum daha sonra fakir taraftan birine âşık olacağım. O da Paşhan. Biz 14 yaşındayken tanıştık Paşhan ile. Beraber dizi filmlere başladık. O zamandan beri hep sevgili rollerinde oynadık. Burada da Paşhan ile sevgili olacağız Paşhan ile. 

Teknoloji ile aran nasıl senin?

7/24 saat teknolojiyleyim, diyebilirim. 

En çok neleri kullanıyorsun?

En çok televizyon, bilgisayar ve telefon ama genelde baktığım zaman telefon ile bilgisayar ön planda benim için. 

Bu ürünlerde marka tercihin var mı?

Tabii ki.. Telefonumda Nokia’yı tercih ediyorum. İki telefon kullanıyorum, bir tanesinin markası önemli değil ama genelde onun da Nokia olmasına dikkat ediyorum. Şu anda kullandığım bilgisayarım HP. İyi bir marka baktığımız zaman markalar arasında bence. İleride değiştirdiğim zaman çok iyi bir markanın üst modelini ya da gene HP alabilirim. 

Sık sık telefonlarınızı değiştiriyor musunuz?

Ceyda: Ben çok değiştiriyorum. Zaten değiştirmek zorunda kalıyorum. Telefon alıyorum maksimum bir hafta içinde ya üstüne basıp kırıyorum ya da başına bir şey geliyor. Yeni telefon aldım Ağva’ya gittim, havuza düşürdüm ve telefonum çalışmadı. 

Bahar: Ben çok değiştirme taraftarı değilim. Ben bir şeyi sevdiysem, benimsediysem ondan kolay kolay vazgeçemiyorum. O benim bir nevi benim parçam. Artık kullanılamaz hale gelince değiştiriyorum.  Şimdiki telefonumu kamerası için aldım ama çok değiştirme taraftarı değilim çünkü alışıyorum, seviyorum. 

Çılgın Dersane Kampta’yı izleyenlerden aldığın tepkiler nasıl?

Ceyda: Çok güzel tepkiler alıyorum. Yolda yürürken insanlar “Aa işte o kız,”; “Aa o sarışın kız,” diyor. Kimi önümü kesiyor, “Oyunculuğunuz, fiziğiniz çok güzel,” diyor. Özellikle de sinemaya gidip izlediğim zaman arkadan gelen laflar çok eğlenceli. Çok hoşuma gidiyor. İçime çok sindi. Çok da mutlu oldum böyle bir film çekmekten ve çok zevk alarak oynadım. 

Senin de içine sindi mi?

Bahar: Çok. İyi ki oynamışım, diyorum. Bir aksilik olabilirdi, vakit olmayabilirdi. Ben biraz okulumdan da geri kaldım bu film için. Bazı finallerime giremedim ama değdiğini düşünüyorum. Ceyda’yı da çok beğendim. Birbirimizi önceden tanıdığımız için Ceyda ile oynamak çok güzeldi. Bütün sahnelerimiz beraberdi. Çok güzel oldu. İyi ki çalışmışım, diyorum. Diğer arkadaşlarım için de öyle. Biz ilk defa kötü kızları oynadık. 

Ceyda: Ben hep masum, ağlayan, aklı başında roller oynadım. Sadece Aşk Oyunu’nda gene masum bir kızı oynuyordum. Daha sonra çok çirkef bir kız olmuştu.  

Bahar Akca [Fettan Sude]

Kendinden bahseder misin?

Bahar: 23 yaşındayım. Hâlâ öğrenciyim Kültür Üniversitesi Halkla İlişkiler Reklâmcılık Bölümünde okuyorum. Oyunculuğa liseye giderken başladım. Oyunculuk eğitimi almadım. Tümay Özokur ile başladım 7 sene önce aslında. Sevdim ve devam ettim. Arka arkaya dizi filmler geldi. Daha çok dizi oyunculuğu yaptım. 

Hangi dizi filmlerde oynadın?

Bahar: Çok var ama en bilinenleri Deli Yürek, Koçum Benim, Melek, Gurbet Kadını, Hasret.. Şu anda El Gibi’de oynuyorum. Kanal 1’e transfer olduk, ismi de ‘Aşk Yetmez’ oldu. Aynı kadro ile kaldığı yerden devam edeceğiz. Yeni bir dizi filme daha başlıyoruz Fox TV için. O da ‘Ateşten Koltuk’. Siyaset ile ilgili bir dizi film. Aslında gerçekte var olan zengin bir iş adamının kızını oynuyorum. Kız, Türkiye’nin Paris Hilton’u gibi biri. Üç kamera ile gezen, köpeği, çantası, aksesuarları olan bir kız. 29 Şubat’ta yayında. Yaza kadar ikisi bir arada gidecek. 

Çılgın Dersane’nin ilkinde yoktun, değil mi?

Bahar: İlkinde yoktum, ikincisinde varım. Oyunculuğa 1,5 yıl kadar ara vermiştim. Hep çalıştım, çalıştım ve üniversiteye giremedim. İstanbul dışı işler yapmıştım. Melek, Mersin’de; Gurbet Kadını, iki sene Urfa’da çekildi. Sinema Bir Mucizedir, Antep’te çekilen ilk sinema filmimdi ve ben eğitimimi aksatmak durumunda kaldım. Bu çok önemliydi benim için, 1,5 sene ara verdim, birinci sınıfı bitirdim ve Mayıs ayında Çılgın Dersane Kampta’yı çekmeye başladık. 

Kabul etmendeki sebep neydi?

Bahar: Benim için yönetmen çok önemli. Faruk Bey ile görüştük zaten ve benim daha önce oynamadığım bir roldü. Ben ilk defa kötüyü oynadım. 

Rolünden bahseder misin?

Bahar: Sude, kötü bir kız. Filmi izlemeye başladığımızda ilk öyle gözükmüyor ama aslında kötü bir kız. O filmdeki gençlerin dışında bir karakter. Dershanenin bu sezonki bölümüne katılıyor. Kötü bir karakter olduğu için daha çok ilgimi çekti. Faruk Aksoy’un da çok büyük etkisi var, onunla çalışmak istediğim için. İlkini beğenmiştim. Gençlik filmi. Çekimlerde çok yorulduk ama çok da eğlendik. 

Çekimler sırasında en çok kime güldün?

Bahar: Benim partnerim Ozan’dı. Genelde onunla çalıştığımız için Ozan ve Ahmet beni çok güldürdüler çünkü kayıt dışında da çok hareketliler. Sürekli şakalaşmalar, taklitler yapılıyordu. Çok eğlendik. En yakınımda onlar olduğu için çok güldüm. 

Filmi izlediğinde en çok kime güldün?

Bahar: Mustafa Topaloğlu’na çok güldüm. Kendi halime de çok güldüm. Kadın kılığına girilen ve dans edilen bir sahnesi var erkeklerin. Orada en çok Ahmet’i beğendim. Zaten yakışıklıdır, en güzel o olmuştu. İzlerken Fırat [Çöloğlu] ve Alp’in [Çoker] sandal sahnelerine çok güldüm. 

Çılgın Dersane 3’te rol alacak mısın?

Bahar: Karakter gereği olmayacağım çünkü biz kötü dörtlüyüz. 

Ahmet: Belki olabilme ihtimalleri var. 

Ceyda: Kötü olduğumuz için yok gibi görünüyoruz ama 3.sünde özür dileyerek geri dönmemiz gibi bir ihtimal var. 

Bahar: Böyle bir şey olduğu takdirde iki dizi filmim var. 3.sü dağda çekilecek, eğer varsak ona göre bir ayarlama yapılması gerekiyor. 

Çıkan işten memnun kaldın mı?

Çok. Çok. Ben çok beğendim. Gelen eleştiriler de çok güzel. Ben çekerken çok keyif aldım, izlerken de.. 

Ne gibi tepkiler alıyorsun?

Komedi olduğu için insanlar ilk olarak çok güldük, diyorlar. Bu güzel bir şey. Amacımız orada güldürmek. Tabii ki verdiğimiz mesajlar da var. Çok güzel bir arkadaşlık var, her ne kadar biz o arkadaşlığı bozmaya çalışsak da.. Güzel dostluk, kardeşlik, arkadaşlık anlatılıyor. Güldürebildiysek bu da güzel bir şey. Çıkan herkes çok eğlendiğini söylüyor. Biraz da takip ediyorum yorumları, daha çok internet sitelerinden. 

Şu anda ilkini seyirci olarak geçmişsiniz oranlarda. Takip ediyor musunuz izlenme oranlarını?

Ben merak ediyorum. 

Ahmet: Takip ediyorum. İlk dört günde 224 bin 843 kişi izlemiş.

Bahar: Dört günde 225 bin kişi de çok iyi bir rakam. 

Kurduğunuz arkadaşlıklar devam ediyor mu?

Bahar: Çoğu kişi ile görüşüyoruz. Bu dönem filmin tanıtımları olduğu için gene hep beraberiz, programlara katılıyoruz. Onun dışında telefonda mutlaka konuşuyoruz, dostluklarımız var. Daha önce birbirimizi tanıyorduk zaten. Mesela Ceyda ile çok eskiden tanışıyoruz. Aynı ajansın oyuncuları olunca da tanışıyor insan. Zaten çoğumuz birbirimizi önceden tanıyorduk, orada yeni tanıştığımız kişiler de oldu. 

Teknoloji hayatında çok yer tutuyor mu?

Bahar: Bilgisayar hepimiz kullanıyoruz. Çok önemli bir şey. Her gün sabah uyandığım zaman, kahvaltı ettikten sonra bilgisayarın başına oturuyorum. Gazete, bilgisayardan sonra geliyor. Cep telefonlarımız sürekli elimizde. Hatta iki telefon kullanıyorum, bir tanesi yetmiyormuş gibi. 

Kullandığın ürünlerin markası senin için önemli mi? Marka bağımlılığı var mı sende?

Bahar: Galiba biraz marka bağımlılığım var. Bir şeye alışmışsam ona gidiyorum; Nokia telefona alıştım, Nokia devam ediyor ama başka bir şeyi de çok beğendiysem onu da ikinci telefon yapayım, diyorum. Nokia hep sabit ama ikincisinin markasını değiştirebiliyorum. Bilgisayardan çok anlamadığım için şu an Dell kullanıyorum ama yeni bir bilgisayar aldığımda illa aynı markayı almayabilirim. 

Teknolojik bir ürün olsaydın ne olurdun?

Bahar: Herhalde fotoğraf makinesi olurdum. Fotoğraf çektirmeyi seviyorum. En sevdiğim alet o. Fotoğraf makinesi ya da kamera olurdum.

Ahmet: Aynen. Fotoğraf makinesi ya da kamera olurdum çünkü o anı ölümsüzleştirebiliyorsun, daha sonra dönüp baktığında tekrar hatırlayabiliyorsun. O anı hatırlamak güzel bir duygu diye düşünüyorum. 

Hangi teknolojik ürün hayatında olmazsa yaşayamam, dersin?

Bahar: Televizyon. 

Telefondan da önce geliyor yani?

Bahar: Telefon olmasa daha iyi olurmuş çünkü kötü bir bağımlılık. Yatarken bile başucumuzda. Çok sağlığa zararlı olduğunu duyuyorum. Uyurken aynı odada bile olmaması gerekirken biz, başucumuzda uyuyoruz. Çok kızıyorum. Sürekli rahatsız ediliyorsun, bir şekilde sana ulaşıyorlar. Televizyonu çok seviyorum, o sürekli açık olsun, izlemek hoşuma gidiyor. 

Yalnızlığı da yok ediyor. 

Bahar: Ben yalnız kalamayan bir insanım. Uyurken bile açık bırakıyorum. 

Ceyda: Gurbet Kadını’nda oynarken Bahar ile oda arkadaşıydık. Sesi kısık bile olsa mutlaka açık olurdu televizyon. 

Paşhan Yılmazel [Mojo]

Filmin konusundan bahseder misin?

Film tamamen bir gençlik filmi. Altında, üstünde, yanında, sağında, solunda fazla bir şey aranmaması gereken bir film. Sadece iki saat eğlenceyi vaat eden ve bunu sunan, bildiğim kadarıyla bunu gerçekleştiren bir film. Ülkemizde çocuklarımıza ve gençlerimize gereken değeri vermediğimiz için filmde anca olabilir diye böyle bir şey, biz yaptık. Bir dershanenin çocuklarının kafasının dinlenmesi için kampa giderler ve kampta güzel dostlukları ve arkadaşlıklarıyla derslerine devam ederlerken içlerine başka bir dershanenin sahibi tarafından sızdırılmış dört öğrenci bu dershaneye kayıt yaptırır. Bu büyük bir çekişme içerisinde bunların yaptığı Ali Cengiz oyunlarıyla arkadaşlar birbirlerine düşmeye başlar. Sonrasında bunların adi insanlar olduğunu öğrenen gerçek grup bunların kafasını biraz kaşımaya başlar ve sonunda da finale gittiğimizde aslında bu kardeşliğin ne kadar kuvvetli olduğunu ve içeri sızan dört ajanın bile bunu asla bozamayacağını anlarız. Çok eğlenceli bir süreç içerisinde bunları görüyoruz. 

Rolünden bahseder misin?

Mojo karakteri çok hoş bir adam, çapkın. Kadınlara aşırı düşkünlüğü var. Yüksel Hocaya aşık, sürekli onu kesiyor. Bunların yanında çok eğlenceli ve eğlenmeyi seven bir adam. Kızlardan hoşlanıyor. Filmin başındaki hoşlandığı kızın sonra kötü olduğunu anlayınca da o kıza karşı da karşı tüm o aşk duygularını bir yere alarak arkadaşlarına yaptığı ihanetin intikamını almaya çalışan bir tip. Filmin en büyük eğlencelerini taşıyan karakterlerden biri Mojo. Keyifli bir adam. Ben sevdim Mojo’yu. Keşke onun gibi olabilseydim.

İlk filmde var mıydın?

İlk filmde yoktum. Hiç bağlantım yok. 

İkinci filme kimler katıldı?

Berksan, ben, Ahmet, Fırat Çöloğlu, Ercü Turan, Ceyda Ateş, Bahar Akca, Sevil Uyar, Sibel Tüzün.

Proje geldiğinde kabul etme sebebin neydi?

Aksoy ailesi biraz benim ailem gibidir bu oyunculuk camiası içinde. Onlardan gelen her şey benim başım üstünedir. İlk sebebim, Aksoy ailesi ile çalışmak; ikincisi böyle güzel bir gençlik filminde, böyle önemli bir karakteri canlandırmak ve ilk sinema filmimin bu şekilde olmasını istediğimden dolayı kabul ettim projeyi.

Çekimler sırasındaki aksiyonlu sahnelerin çekimleri nasıl geçti?

Çok zor geçti ama çok profesyonel bir ekiple çalıştık. Özel aksamlar getirildi, özel vinçler tutuldu. İki günümüzü aldı o çekimler ama ekranda gördüğümüz kadarıyla değmiş. Çok güzel çıkmış, hiçbir eğretisi yok. 

Film vizyona girdikten sonra aldığın tepkiler nasıl?

Yaptığım her projeye dışardan çok iyi bakamıyorum. Mutlaka filmin hataları vardır ama genele vurulduğu zaman çok keyifli, baştan sona gayet güzel bir tempo taşıyor. Karakterleri sevmeye başlıyorsunuz. İnsanlar çok eğlenmiş, çok keyif almış. 

Olumsuz bir tepki aldığın zaman onlara nasıl karşılık veriyorsun?

Saygı ile karşılıyorum. Beğenmemişlerse tabii ki çok normal bir şey bu. Filme milyonlarca dolar harcayabilirsiniz ama seyirci için yapılıyor bu iş. Sizin nasıl çektiğinizi bilmeden, “Bu filmi beğenmedim ben,”der. Bu iş böyle bir iş. Beğenmemek gibi çok güzel bir hakları var. Saygı duymak lazım. Herkese hitap edeceğiz diye bir şey yok. Değişik bir film yaptık. Belki insanlar böyle bir filmi, tarzı sevmeyebilir ki böyle bir tarzı sevdiği halde bu filmi sevmeyebilir. Çok normal ama şu an seyircimizin yüksekliği bunlara pek kulak asmayı gerektirmiyor. 

Seyirci rakamları şu anda nedir?

441 bine ulaştık ikinci hafta sonunda. Çok iyi bir rakam bizim filmimiz için, beklentimizin çok üstünde bir rakam. Acayip gülümseme var yüzlerimizde. 

3. filmde rol alacak mısın?

Evet, 3.sünün de senaryosunda anlaştık. Kartalkaya’da çekiyoruz. İkinci filmden çok daha iyi bir film olacak. 

Kadroda yine değişiklikler olacak mı?

Tabii ki.. Çılgın Dersane, yaptığı her filmde revizyona uğrayacak, bu kesin.   

Ercü Turan [Kâmil]

Rolünden bahseder misin?

Ercü: Çılgın Dersane 2’de Kâmil isimli karakteri canlandırıyorum. Kamil, senaryo sürecinde bir sürü kazaya maruz kalıyor ve aslında normalde gerçek ismi Kamil ama başına bir şey düşüyor ve düştükten sonra da kendini Trakyalı Ercü zannediyor. Bunun getirdiği birçok komik unsur var filmde. Böyle gelişen bir karakter. 

Çekimler sırasında en çok kimlere güldün?

Ercü: Çekimler sırasında açık söylemek gerekirse en çok Mustafa Topaloğlu’na güldüm ama sadece çekimler sırasında değil, çekimler arasında da çünkü Mustafa Topaloğlu, herkesin bildiği o şahsına münhasır tavrıyla hakikaten hem komik hem de komik olduğu kadar da çok pozitif enerji veren bir yanı da var. 

İzlerken en çok kime güldün?

Ercü: Valla en çok kendime güldüm ne yalan söyleyeyim. Sonra da Mustafa Abiye çok güldüm. Güldüğüm çok unsur var ama ne çok Mustafa Abiye güldüm, kendim dışında tabii. 

Çekimler nasıl geçti?

Ercü: Çekimler aslında çok keyifli geçti. Yer yer çok yorucuydu. Yorucuydu çünkü Kamil karakterinin başına gelen çok kaza vardı ve bunun neticesinde her iki koluma da, bacağıma da alçı takıldı. Başımda sargılar vardı ve 2 metre ötesini göremeyeceğim kalınlıkta bir gözlüğüm vardı. Onun yarattığı biraz zorluk oldu, özellikle sıcaklardan kaynaklı. Dokuz, on saat kollarımdan alçılarımı çıkarmadım hem ekip beklemesin diye teknik anlamda hem de iş çabuk yürüsün diye. Onun dışında set ortamı çok rahattı, özellikle geniş bir ekip olduğu için hakikaten eğlendik. Bir o kadar da sinema filminin getirdiği bütün zorluklarla da karşılaştık, diyebilirim çünkü sinema biraz dizi film mantığında çok düşünülemez. Daha çok ayrıntısı var ve daha kalıcı bir materyal. Bu açıdan hem eğlendik hem de ciddi çalıştık, diyebilirim. 

Filmden sonra aldığın tepkiler nasıl?

Ercü: Aldığım tepkiler çok olumlu. Şöyle söyleyeyim hakikaten evlenme teklifi bile aldım. O açıdan çok olumluydu. Her ne kadar belli bir yaş grubunu ilgilendiren bir film de olsa yine de kendi meslektaşlarımdan ve bu işi yapan filmci arkadaşlarımdan çok olumlu tepkiler aldığımı söylenebilir.

Rolü kabul etmendeki sebep neydi?

Ercü: Rolü kabul etmemdeki en önemli neden Faruk ağabeyin yaklaşımıydı. Hürrem Sultan’da da çalışmıştık kendisiyle. Çok kalabalık bir kadroydu, tanışmıştık ama çok samimi olma şansımız olmamıştı. Burada, Faruk ağabeyin herhalde sıcaklığından kaynaklı. Çok düşünmedim rolü kabul ederken bana getirisi götürüsü ne olacak diye. Onun dışında rolleri çok komedi ve dram diye ayırmıyorum. Komedi oynamaktan da çok hoşlanıyorum, dram oynamaktan da. Her ikisinden de aldığım tepkiler bir oyuncu olarak egomu besliyor, diyebilirim. O yüzden çok ayırt etmiyorum. Ben drama oyuncusuyum, ben komedi oyuncusuyum, diye bir şey yoktur. Aktör tabii ki rolü seçer ama komedi ve dram rolü seçmesindeki bir kıstas değildir. Sadece oyuncu, yapmakla ve oynamakla yükümlüdür. İyisini mi yapmakla yükümlüdür? Tabii ki iyisini yapmakla yükümlüdür. Komedi ve dram diye çok ayırmıyorum.  

Teknolojiyle aran nasıl?

Ercü: Aslında teknoloji ile aram ne iyi ne çok kötü yani herkes kadar bilgisayar kullanıyorum, herkes kadar DVD koleksiyonum var, herkes kadar televizyon seyrediyorum ama onun dışında bir zaafım yok teknolojiye karşı. 

Vazgeçemeyeceğin teknolojik alet?

Ercü: Asla vazgeçemeyeceğim teknolojik alet herhalde cep telefonum, ikincisi de DVD playerım. 

Teknolojik ürün olsaydın ne olurdun?

Ercü: Hiç düşünmedim ama DVD player olurdum herhalde. 

Sinemanın günümüzdeki yükselişi ya da patlaması hakkında ne düşünüyorsun? 

Ercü: Aslında bu soru ilginç bir sorudur ama bir o kadar şöyle özetlemek gerekirse sinemanın günümüzde Amerikan Sineması ile rekabet eder hale gelmiş olması bir yandan çok sevindirici fakat bir o kadar da riskli çünkü ’80 öncesinde ‘60larda özellikle sinemanın altın çağını yaşadığı dönemde bu verimlilikten bir alt yapı, bir randıman elde edilmiş olsaydı günümüze bir endüstri olarak taşınmış olabilirdi sinema ama o günkü yaptığımız hatalar yani bir önceki jenerasyondan bahsediyorum, eğer günümüzde de tekrar edilirse sonuç çok da farklı olmayacaktır. Ben hep şunu iddia ederim ki bunun doğru olduğunu düşünüyorum, bir şey popüler olmadan alternatifinin olma şansı yok. Buna en iyi örnek herhalde Hollywood’tur. Hollywood, bu popüler sinema olmasaydı bağımsız Newyork sineması dediğimiz bir sinem kültürü doğmayacaktı. O yüzden popüler işlerin; en azından 1 milyon, 2 milyon, 3 milyon gişeyi görmüş filmlerin olması beni hakikaten çok heyecanlandırıyor bu meslekten ekmek yiyen bir adam olarak ama bir filmin bu kadar çok popüler olması da o sinemanın çok bağımsız, çok alternatif, çok özgün işler çıkartabileceği anlamına gelmiyor. Yine de olumlu düşünmek gerekiyor çünkü sinema yapa yapa, çeke çeke öğrenilebilen bir sanat. Hani bir ressamın atölyesinde tek başına çalakalem yapabildiği ya da bir müzisyenin enstrümanı başına oturduğunda tek başına beste yapmasına benzemiyor.  Çok ciddi kolektif bir iş olmasının yanında çok ciddi bir finansal durum da var; çok ciddi paralar harcanıyor bu işe. Bu yüzden harcanan paraların karşılığının alınıyor olması çok sevindirici ama dilerim Yeşilçam döneminde, sinemanın popüler olduğu zamanında yapılan hatalara tekrar düşmeyiz yoksa sinemaya tekrar seyirci çekmek bu kez çok zor olabilir. Özellikle korsanın patladığı dönemde müzik piyasasının başına gelen sinema piyasasının başına gelmez. 

Fırat Çöloğlu [Arif]

Arif, iyilerin arasına sızmış olan iyi görünümlü biri, Şahin’in tutmuş olduğu dört öğrenciden bir tanesi. Önce aralarına sızıyor, iyi gibi görünüyor sonradan olaylar patlak verince iyiler baya mahvediyorlar kötüleri. Eğlenceli bir karakter aslında. Filmin yaklaşık son yarım saatine kadar anlamıyoruz. Diğerleri gibi eğleniyor, dans ediyor.

Çekimler nasıl geçti?

Çok eğlenceliydi. Paşhan, zaten kuzenim. Birlikte kalıyorduk. Ekip de çok güzel bir ekipti hem kamera arkası olsun hem kamera önü olsun. Çekimlerin dışında da hep beraber bir odada toplanırdık, eğlenirdik. 

En çok kimlere güldün?

Fırat: Alp’e [Kırşan] çok güldüm. Sakar, çok güzel bir karakter. Ben de isterdim öyle bir karakteri oynamayı, belki bir gün oynarım. Kendi sahnelerime güldüm çünkü çok zavallı hale getirdiler. Gülmekten ziyade Paşhan’ı çok beğendim. Ceyda’yı da beğendim. 

Teknoloji hayatında çok yer tutuyor mu?

Teknolojisiz yaşayamam, kimsenin de yaşayabileceğini sanmıyorum. Cep telefonundan başka laptop, internet kullanıcısıyım. Bilgisayarda tercihim HP. HP’den de vazgeçmem asla çünkü Türkiye’nin en iyi servis sağlayıcı markası olduğunu düşünüyorum. 

Marka bağımlılığın var mı?

Marka bağımlılığım yok. Kendi zevkime ne uyarsa onu kullanırım, onu giyerim. 

  • Hande Yöremen 2008