Sinema perdesinde, televizyon ekranlarında hayran olduğunuz isimlerin sizin hayatınıza girmesinde çok önemli katkıları var onların.

Türkiye’de casting işini ciddiye alarak bünyesinde yüzlerce oyuncu olan bu ajansın çalışma biçimi de hayranlık uyandırıyor.

Tümay Özokur ve Tules Evren ile kast işini, inceliklerini, oyuncu-ajans ilişkilerini konuştuk. Kesinlikle her oyuncunun, onu doğru yönlendirecek, işini takip edecek bir ajansa ihtiyacı var.

Yaptığınız işten bahseder misiniz?

Tümay Özokur: Dizi, sinema, reklâm filmlerine oyuncu temin etmek üzere kurulmuş bir ajans burası. Manken ajansı değil, mankenimiz yok; figürasyon ajansı değil, figürasyonumuz yok; reklam ajansı olduğumuz için reklam için hizmet verdiğimizden dolayı oyuncu olmayan, reklama aday olacak yüzler de var ajansımızda. Asıl oyunculuk ajansı olarak kuruldu 2000 senesinde. Oyunculuk ajansı o dönemde yoktu. Benim eski mesleğim genel koordinatörlük. Örneğin Yasemince’nin genel koordinatörlüğünü yaptım. Oyuncu aradığım zaman zorlanıyordum. Piyasada mevcut ajanslar vardı, Başak Gürsoy gibi kaliteli manken ajansları vardı, My Model gibi yan kastlara oyuncu veren ajanslar vardı ama bizzat oyuncu veren ajans yoktu. Olmadığı için 2000 senesinde bu ajansı kurduk.

Ajansınıza bağlı olarak kaç oyuncunuz var? Başta nasıl başladınız? Şimdiki talep ne yönde?

Tümay Özokur: 600 kişilik bir oyuncu kapasitemiz var. Ablam Tules ile birlikte ortak olarak çalışıyoruz. O, Anadolu Üniversitesi Televizyon Sinema’dan mezun, ben Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü’nden mezun biri olarak bu işi yapmaya çalışıyoruz. İlk başladığımız zaman Koşuyolu’ndaydı yerimiz. Birçok ajans sözleşmesiz çalışıyordu, ben de ısrarla sözleşmeli çalışacağım, dedim. İlk müracaat için geldiklerinde fotoğraf çekimleri ve sözleşmeler yapıldığı zaman akşam oldu, kaç kişi var diye ben böyle harıl harıl o kâğıt parçalarını saymaya başladım. İlk baştaki o heyecan farklıydı şimdi Allaha şükür çok kaliteli bir oyuncu kadromuz var. Bu ajansın bence diğer ajanslardan ayıran daha farklı olan özelliği bazı ajanslarda çocuk yoktur, bazı ajanslarda yaşlı yoktur; bizde her yaş grubu oyuncu ve oyuncu adaylarında oluşan bir kadro vardır. Bu zamana kadar hiçbir ajansa mensup olmayan Ali Cağaloğlu, Füsun Erbulak, Suna Keskin, Jeyan Tözüm, Oğuz Oktaygibi çok değerli isimler var. Sağ olsunlar hepsi debizedestek veriyorlar.

Tules Evren: O grup zaten bambaşka. Eskilerin aldığı eğitim, kültür çok güzel. İnşallah yenilerimiz de onların aldığı kültürle beslenir. Yenilerden biraz çektiklerimiz oluyor tabii.

Tümay Özokur: Bu aldıkları oyunculuk eğitimi ya da üniversite eğitimi ile alakalı bir şey değil; insanların oluşumunda yaşam biçimi, aile kültürü, kendi öz kültürleriyle alakalı. Bizim tabii ki çok canımızı yakan oyuncular oldu. Biz ajans olarak kimsenin canını yakmadık ama bizim canımızı yakan, üzen oyuncular oldu. Örnek olarak Bülent Polat. Avrupa Yakası’nda Şesu karakteri olarak hani ajansının arkasında durduğu, onun için çalıştığı ama sonunda vefasızlık gördüğü bir oyuncu arkadaşımızdı maalesef. Biz şimdiye kadar işte sözleşme yapalım, o kuralları uymayanlara da mahkemeye verelim, gibi egomuzu tatmin eden katı kurallarımız olmadı.

Sözleşmeleriniz ne kadar sürelik?

Tümay Özokur: 5 senelik yapıyoruz.

Tules Evren: Sözleşme yaparken de Tümay’ın bir benzetmesi vardır; hakikaten bu, evlilik sözleşmesi gibidir. İnsanların evliliklerinde eğer birlikte bir mutluluk yoksa tabii biter. Bizim için de aynı şey söz konusu. Bir evlilik akti gibi imzalanıyor, baktı ki birbirimize faydamız yok o zaman gerek yok. Bu ruh birleşmesi ya da iş konusundaki uyumsuzluktan kaynaklanıyor. Eğer olmuyorsa “Hadi arkadaş güle güle, yollarımızı ayıralım,” diye ayrıldığımız insanlar da oluyor. Bu insanlar bazen gidiyor, kendi ayakları üzerinde durmak istiyorlar. Bir de sonra bakıyoruz tekrar geri dönüyorlar. Birlikte böyle güzel ayrılmak da çok iyi bir şey. Tekrar yuvasına geri dönüyor, kabul ediyoruz ama kabul etmediklerimiz de oluyor tabii.

Tümay Özokur: Vefa çok önemli bir şey. Bahsedilen merdiven vardır ya o merdivenleri çıkarken arkanda bıraktıklarını unutmamak lazım, o merdivenlerden ineceksin çünkü. İnsanların ağzı torba değil ki büzesin, her şeyi söylüyor yani şimdi kurumsal bir kimliğin içerisine girdiğin zaman hep doğruyu yapmaya çalışırsın ama zaman zaman insanlar illa konuşmak istiyorlarsa tutup saçma sapan şeyler de söylüyor. Ben Bülent Polat örneğine tekrar dönmek istiyorum. Bir müddet sonra dediler ki, Tümay oyuncuları mahkemeye veriyor, kazandığı tazminatla yaşıyor. Çok komik bir şey ama insanlar bilmiyor ki gerek Tümay gerek Tules olsun paradan daha önemli değerler olduğunu bilerek eğitildiler ve öyle büyüdüler. Biz, Bülent Polat sayesinde mahkemeden kazandığımız tazminatı tüp bebek sahibi olmak isteyen bir anneye bağışladık üstüne de para koyarak.

Tules Evren: Çok büyük paralar kazanılmıyor bu işte. Biz onu mahkemeye çok büyük bir para kazanacağız, diye vermedik. Sonuçta ihanetine karşılık bir cezaydı.

Tümay Özokur: Etik davransınlar.

Bu kadar kalabalık oyuncu kadrosunun içinde çekişmeler, kıskançlıklar oluyor mu?

Tules Evren: Olmaz mı?! Genellikle gençler arasında çok daha fazla gerçekleşiyor. Biz olayların dışında kalmaya özen gösteriyoruz, zira biz oyuncuyu sunuyoruz, karar mercii değiliz, dilimiz döndüğünce anlatmaya ve oyuncumuzu motive etmeye çalışıyoruz.

Tümay Özokur: Bu işte alt üst çalışan bir grubu yok. Yani bir fabrikaya girersin, o fabrikada belli kategoriler vardır. Alt düzeyde çalışan işçiler, ustabaşıları, onların müdürleri.. Burada böyle bir şey yok. Herkes, her an birbirinin alternatifi olabilir. Dolayısıyla eğer özünde çok hırslı bir insansa, hırs güzeldir her zaman söylüyorum ama kazanmaya ve doğruya yönelik hırs güzeldir, bazılarının hırsı yıkıcı. O tip insanlar o zaman diğer oyuncu adayı kardeşi dahi olsa kıskanabilir. Bu bir iç potansiyelle alakalı bir şey. Bu çekişmeler olur. Önemli olan o çekişmeleri yaparken ne kendileri yara alsınlar ne de başkalarını yaralasınlar.

Bu ajansta aranıza katılmak için aradığınız kriterler nelerdir? Neye göre oyuncu arkadaşlarla çalışıyorsunuz?

Tules Evren: Öncelikle eğitimli olmasına önem veriyoruz. Fiziki ayrımlar ki bu illa güzellik anlamında algılanmasın, tiplemeler çok önemli; bazen çok şişman insanı da kasta alabilirsiniz çok zayıfı da.. Belirli özellikleri olan insanları almaya ve ahlaklı olmalarına da çok özen gösteriyoruz. Bu bizim için çok önemli. En büyük kriterlerimiz bunlar.

Yani illa konservatuar mezunu olunması gerekmiyor.

Tules Evren: Konservatuar hariç özel kurslardan, üniversiteden mezun olanlar, çocukluğundan beri bu işi yapanlar var. İlla okuldan mezun olacak diye bir kural yok.

Tümay Özokur: Reklâm departmanımız olduğu için reklâm bölümü için de oyuncu alıyoruz ama biz gerek internet sitemizde gerek sunumumuzda yapımcıya o farkı söylüyoruz çünkü reklâmda oynayacak insanların illa tiyatrocu olmasına gerek yok ama bu zaten kendi kendine kategorize oluyor. Bir sit-com’da oynayacak bir oyuncu aranıyorsa onun gerçekten profesyonel oyuncu olması lazım. Sit-com başka bir şey. Dizide oyuncu olur olmaz, o çok önemli değil. Reklâmda hiç oyuncu olmayabilir, o da önemli değil. Hani Müjdat Gezen’in de öyle bir lafı var. “Televizyonda herkes oynar, sinemada bazıları oynar, tiyatroda aktörler oynar.” Benim hoşuma gidiyor Müjdat hocanın bu sözü. Bizim de burada kategorizasyonumuz tabii ki var.

Tules Evren: Mesela ev kadını olarak ufak tefek işlerden başlamış kişiler var. Önce ufak ufak rollerde, şimdi bir bakmışsın orta karar bir rolü çok rahatlıkla götürebiliyor. O tecrübesi varsa geçmişte, bunu da kabul edebiliyoruz.

Oyuncularınızın kendilerini geliştirmeleri için bir takım eğitimler almaları konusunda yönlendiriyor musunuz? Kılıç kullanmayı, ata binmeyi, yüzmeyi öğrenmesi gibi?

Tümay Özokur: Ben her zaman zaten böyle tavsiyelerde bulunuyorum. Özellikle yetenek gördüğüm kişilere özel kurslar var mutlaka git, ben sadece seni reklâm bölümünde değerlendirmek istemiyorum, sende o potansiyeli görüyorum; kursa git, amatör tiyatrolara katıl, CV’ni genişlet ya da evde oturup ajansımdan telefon gelecek mi, işi alacak mıyım diye bekleyeceğine git spor yap, ata binmeyi öğren, diye önerilerde bulunuyorum. Maddiyat ile de alakalı ama yapmak isteyenleri de ben görüyorum, çok da güzel yapıyorlar. Bir oyuncu ne kadar çok kendini geliştirirse kendine o kadar faydası var. Bize ne faydası olacak!

Tules Evren: Kendilerine yatırım yapmayı pek sevmiyor galiba oyuncular.

Tümay Özokur: Bazıları yapıyor.

Tules Evren: Kendilerine yatırım yapmak zorundalar.

Size bağlı olan oyuncularınızın çalışma saatlerinin dışındaki saatlerine, özel hayatlarına da müdahale ediyor musunuz?[Gülüyoruz]

Tümay Özokur: Yani tabiî ki onların hayatlarının içerisine girdiğimiz ya da bizim hayatımızın içerisine koyduğumuz oyuncular var ama çok fazla değil. Çok fazla olursa bu bize çok fazla zarar veriyor çünkü bir yerden sonra ne kadar çok insan tanırsan o kadar çok mutluluk ve mutsuzluk paylaşıyorsun. Onların hepsi bize derdini anlatıyor. Bundan şikâyetçi miyiz? Hayır, değiliz. Onların bize güveniyor olmalarından, bizi arkadaşları dostları ablaları gibi görmelerinden ben gerçekten çok keyif alıyorum. Çözebileceğimiz bir şey varsa naçizane aklımızın yettiğince, dilimiz döndüğünce söylemeye çalışıyoruz. Tules ablalarını çok severler, onunla çok dertleşirler. Beni ayrı sevenler vardır.

Tules Evren: Sevmeyenimiz de vardır mutlaka.

Tümay Özokur: Yalnız piyasada yanlış bilinen bir şey var. Biz ajansla ne kadar uğrarsak da Tümay ile Tules ile ne kadar iyi geçinirsek bize o kadar iş çıkar. Hayır, böyle bir şey yok. Kardeş olarak da sevsek, çok iyi dost da olsak bizden oyuncu istendiği zaman bizim çok özel hayatımızda yaşattığımız kişi o anda bizim için bir oyuncudur. Eşit koşulda herkes sunulur. Bu yanlışlık beni çok rahatsız eden bir yanlışlık. Bak onun kardeşi gibi seviyor. Yok böyle bir şey. Ben herkese eşit koşullarda sunum yaparım. Söylediğim bir şey vardır: Pası atarım, golü oyuncu atar.

Tules Evren: Diyorlar ki Tümay, yapımcıya istediği oyuncuyu kabul ettirebilir. Aslında gerçekten böyle bir şey yok. Tümay ya da Tümay’ın yardımcıları sonuçta oyuncuları yapımcıya sunuyor ve alternatif de sunuyor. Bu alternatif bazen 5 oluyor bazen 10 oluyor. Yapımcının kafasından geçenle Tümay’ın kafasından geçen isim bir olacak diye bir şey söz konusu değil. Onların içerisinden yapımcı zaten seçiyor. Tümay ya da diğer yardımcıları illa bu oynayacak, diyemiyorlar. Öyle bir şansımız yok.

Tümay Özokur: Referansımız oluyor tabiî ki oyuncu hakkında, CV’sine bakarak veriyorsun. Yoksa bu çocuk benim evime girip çıkıyor, bu çok iyi çocuk diye referans kime verilir!. Gerçekten iyi oyuncu ise sonuna kadar arkasında dururum ama ben onu canım gibi severim kardeşim gibi severim, kötü oyuncuysa kendisine de söylerim, “Kusura bakma, kapasiten bu, yapacak bir şey yok,” diye. Tules Evren: Ben onu söylemekten yanayım zaten. Bir veya iki defa diziye gitti olmadı, başarısızlık var. Bazen acaba nasıl söyleyeceğiz diye düşünüyoruz ama hakikaten söylemek durumundayız. O kendini geliştirmek zorunda. Yoksa yapımcı o zaman ne yapıyor? Tümay Ajans’tan gelen oyuncu bu işi kotaramadı, beceremedi diyor. Suç senin üzerine kalıyor.

Sadece kast işi yapmıyorsunuz. Bir de prodüksiyon işine girdiniz.

Tümay Özokur: Aslında bizim açılmak istediğimiz bir takım branşlar, hedeflerimiz var. Şu an mesela bir fotoğraf stüdyosu kurduk çünkü bu bizim işimizle çok ilintili bir şey. 3T adı altında bir fotoğraf stüdyosu kuruldu. Gayet profesyonel bir çalışma var. Fotoğraf çektiren arkadaşların hepsinin çok memnun olmasından dolayı bunu söyleyebiliyorum. Yatırım amaçlı yani bu yatırım para kazanmaya yönelik değil işimizi doğru yapmanızı gerektiren ne varsa bu gerçek üzerinden giderek bir takım şeyleri yapıyoruz. Kendimize, kendi özel hayatımıza yatırım yapmak adına bir şey değil bizim yaptığımız. Para kazandık şunu alalım, bunu alalım değil bizim derdimiz. Biz bir kast ajansıyız ve bir fotoğrafçımızın olması gerekiyordu. Mesela PR üzerine ufak ufak yapmak istediğimiz şeyler var. Hayta albüm yapmak istiyordu. Gerçekten bestelerine, yorumuna güvendiğimiz bir insan olduğu ve bunu çok iyi bildiğimiz için tam prodüktör diyemezsin ama prodüksiyonun bir kanalında yapımcısı olarak yer alıyoruz. Çok büyük bir destek verecek kudrette değiliz, ayrıca müzik piyasasını çok iyi bilmediğimiz için zaten müzik sektörüne soyunduk, albüm yapıyoruz, diyemeyiz ama Hayta’ya biz ‘Tümay Özokur Casting’ olarak olabildiğince, yapabildiğimizce, gücümüz yettiğince destek vermeye çalışıyoruz. Yarın öbür gün bu işi yapar mıyız, yapmaz mıyız, kendimize bile sormadık ama biz bilmediğimiz işi yapmaktan taraf değiliz.

Tules Evren: İlk başladığımız günlerde piyasa çok güzeldi gerek yapımcılar gerek oyuncular açısından. Şimdi piyasada bu kadar çok dizi film çekiliyor, acaba gerçekten çok mutlu muyuz? Para kazanıyoruz mutlu muyuz? Hayır, değiliz. Ben de Türkiye’de bu televizyon sektörünün özellikle müzik sektörünün televizyon kanallarındaki büyük insanlar tarafından bir düzene oturtulması gerekiyor. Ben bu kadar çok dizi filmin birden başlamasını, devamı gelemediği sürece açıkçası hiç doğru bulmuyorum.

Tümay Özokur: Tabiî ki ablamın da dediği gibi sektör genişledikçe işini iyi yapan ajans da var, kötü yapan ajans da var. İşini iyi yapan yapımcı da var, kötü yapan yapımcı da var. Bu kadar çok dizi film sektöre girince bunların hepsine birer yönetmen, birer yapımcı lazım. Şimdi oyuncu kirliliği, ajans kirliliği, yapımcı kirliliği var. Dolayısıyla biz, bildiğimiz yapımcı, tanıdığımız, adını, sanını bildiğimiz, daha önce çalıştığınız insanlar olsun, diyoruz. Projeyi fazla seçme şansınız yok. Biz de oyuncularımıza iş bulmakla mükellef olduğumuz için adımlarımızı doğru atıp, doğru insanlarla çalışmaya gayret gösteriyoruz. Dizi filmler çok olsun ama devam etsinler. Acı olan, bir dizi filmde nereden baksan 100 kişinin çalıştığını ve 3 kişilik ailesi olduğunu düşünürsen 300 kişi bir anda aç kalıyor. Onların sıkıntılarını biz çok dinlediğimiz için “Oh oh, çok güzel dizi filmler çekiliyor,” diyemiyoruz. Çekilip devam edecekse oh oh ne güzel. Setçisinden oyuncusuna, ajansından yapımcısına varıncaya kadar herkes ekmek yiyor ama başladı bitti, başladı bitti olunca bizim yorulmamızı bırak insanların hayalleri, yaşamları, yaşam standartları sarsılıyor. Güvenemiyorlar hiç bir şeye. Adamın çamaşır makinesine ihtiyacı varsa, “Ben dizi filme başladım, bir taksite gireyim,” diyemiyor. Şu an korkuyor herkes. Durum bu.

Hande Yöremen 2009