+ yazılar

Ayrı kaldım, İstanbul’dan ayrı kaldım, gecelerden, köşe yazarlarımdan, dizilerimden sabahları işe giderken dinlediğim radyomdan yani her şeyden bir hafta.

Geçen de dediğim gibi herkeslerin gözünün kaldığı bereketli iznimden beş gününü alıp Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne gitmiştim 10 Ekim sabahı. Ne hafta idi ama sinema sevdalısı olarak günde üç filme girip sergi ve söyleşi dolaşıp keyif aldım yeniden. Çoğu insan yıllık iznini alınca kendini denize doğaya dinlenmeye adar. Bendeniz de tam tersini yapıp kendime adeta kültür dopingi yaptım diyebilirim.

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof.Dr Mustafa Akaydın ve Antalya Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sanat Yönetmeni Vecdi Sayar’ın değerli katkıları ile geçen yıllara oranla daha halka açık daha pozitif düşüncelerle gerçekleşen Festival’in ana teması 60’lı yıllardı. Hafta boyunca bu değerli sanatçılarla bir bütün içinde dolaştık. Kah film izledik kah sergi gezdik, kah söyleşilere katıldık. Filmlerdeki sahneleri hatıraları ile dinlemek süperdi doğrusu. Mine Soley ile güldük, Nilüfer Aydan’ın aydın kişiliği ile derinlere daldık, Hanımefendi sıcak bayan Devlet Devrim’in hatıralarını dinledik. Bir an baktım aradan yıllar geçmiş olsa da hepsi birbiri ile iç içe, yakın temas halinde kalmışlar. Yeni dönem sanatçıları biraz uyum içindeler ama 80 kuşağı halen kavgalarına devam etmekte.

2009 yılında 60’lı yılların sanatçıları ve dönemi ele alındığı için daha ziyade dönemin neredeyse tümü Antalya da idi. Hafta içi basından takip ettim de bu yıl Antalya sönük geçiyor cümleleri lanse ediliyordu. İşin aslı öyle değil işte yeni kurul öyle güzel bir konu ele almış ki bundan böyle her yıl 10 senelik gruplar halinde Antalya’ya teşrif edecek sanatçılar. Mesela 2010 yılında 70’li yılların sanatçıları olacak gündemde geçen yılları hep takip ederim de daha ziyade TV dizisi oyuncuları ve belli bir ajansa dahil olan meşhurlar akın ediyordu. Ha bu yıl da olmadı mı dönem oyuncuları ve yarışmaya katılan tüm oyuncular vardı. Prenses tavırlarıyla dolaşan Yeliz Yeşilmen ismi de vardı. Bu arada öyle güzel öyle kaliteli ve eğitimli bir sinema nesli geliyor ki akıllara zarar. Hepsi birbirinden değerli ve kaliteli  hepsi de geçen hafta Antalya’da idi. Daha popülariteleri artmadığı için isim olamadılar medyaya.

Cumartesi gecesi Campiramit’te Ödüller dağıtıldı. Benim favorilerim vardı ama kazananlar da gönlümde yer eden isimlerdi. Geceyi Burcu Kara sundu malumunuz Nehir Erdoğan’a göre daha iyi idi, pek kağıda bakmadı hazır cevap oldu ama ne fayda.

Gelecek sene inşallah bu sunum ve organizasyon olayı daha güzel olur. Bir de en önemlisi kıyafet muhabbeti, bendeniz dahi ta Antalyalar’a siyah takım elbisemi götürmüşüm ne alaka bir durum olmama karşın aday olanların İstiklal Caddesine çıkıyorum abi modunda giyinmeleri tuhaftı.

Artık 2010’da bu duruma son verilsin Kırmızı Halı’dan geçecekler kılık kıyafete dikkat etsinler ödülün değeri kaçmasın. Gecede Antalya Senfoni Orkestrası eşliğinde Orhan Şallıel yönetiminde Derya Durmaz, Şebnem Köstem, Ayça Damgacı, Ayça Varlıer, Şebnem Köstem, Melike Demirağ ve Hande Ataizi değişik bir formda Yeşilçam Şarkılarını yorumladılar. Şebnem Köstem ve Ayça Varlıer (yıl sonunda albümü çıkıyor) süperdiler Hande Ataizi kırmızı kostümüyle gecenin rengi idi. Melike Demirağ için ne söyleyebilirim ki Arkadaş ile kırdı geçti ortalığı.

Bu yılın ödülleri

En İyi Film                        Bornova Bornova  ve diğer film Kosmos

En İyi İlk Film ….             İki Dil Bir Bavul

En İyi Yönetmen ………Reha Erdem

En İyi Senaryo…………Beş Şehir

En İyi Erkek…………….Öner Erkan

En İyi Kadın…………….Nergis Öztürk

En İyi Kurgu……………Bornova  Bornova

En İyi Sanat Yönetmeni Zeynep Koloğlu- Usta

En İyi Yardımcı Erkek   Volga Sorgu

En İyi Yardımcı Kadın   Damla Sönmez

En İyi Müzik…………..   Deli Deli Olma

En İyi Görüntü……….   Kosmos

Gelelim Antalya’dan seçtiklerime (Filmler dahil)

Pazar günü genç yönetmen İnan Temelkuran’ın ‘BORNOVA BORNOVA‘ isimli 3. sayfa içeren filmini izledik. Konu olarak dikkatimi çeken aşık bir erkeğin kadının bir sözüne kapılıp katil olması idi. Akşam Büyükşehir Belediyesinin organize ettiği Belek de bulunan  Adam & Eve de muhteşem bir toplulukla buluşuldu. Geçen hafta cumartesi akşamı sanatçılara şilt verilmemiş olmasından duyduğum sıkıntıya inat tüm sanatçılara şilt verildi. Gecenin sürprizi ise 40. sanat yılını kutlayan Kadir İnanır’ın sahneye ağır abi modunda yönelmesi oldu. Gecede Theresa Russell ve Selen Uçer’in sahne performansları kayda değerdi fakat sunucu olarak Eylem Şenkal’ı kim akıl etti bilemiyorum. Heyecandan pot üzerine pot kırarken sahneye Halit Kıvanç yerine Halit Refiğ diye anons etmesi bambaşka bir olaydı.

Festival boyunca üç sergiyi gezdim. İlkönce sinema yazarı Alican Sekmeç ve Film-San Vakfının desteklediği fotoğraf sanatçısı Bülent Umut’un çektiği 42 karakter sanatçısının bugünkü fotoğraflarının bulunduğu sergi oldu. Muratpaşa Belediye Binasında gerçekleşen ‘BENİM YÜZÜM SİNEMA‘ adlı sergide Umut sanatçıları siyah bir fon üzerinde siyah kıyafetle fotoğraflamış. Süper bir çekim olmuş. Festival sürecinde tanıştığım Bülent Umut’u gerçekten kutluyorum. www.bulentumut.com

AKM’de gerçekleşen muhteşem sergide sinema tarihçisi, yazarı aynı zamanda arşivcisi Alican Sekmeç’in ‘BİR ŞENLİKTİR YEŞİLÇAM’ adını taşıyan fotoğraf sergisinde Yeşilçam filmlerinden 50 adet kareyi bir araya getirip 60 lı yılları adeta gözler önüne getiriyor. Dönemin ünlü sanatçısı Selda Alkor’un fotoğraflar önünde Antalyalı hayranları ile resim çektirmesi de ayrı bir duygu adeta.

Ağah Özgüç’ün  ‘60’ların KAMERA ARKASI‘ adlı fotoğraf sergiside ayrı bir tatta sinema tarihçisi, eleştirmen ve gazeteci olan Özgüç’ün 60’lı yılların 21 yönetmeninin çeşitli karelerinden seçtiği kamera arkası fotoğrafları AKM’de takip ettiğim sergilerdendi. Bayağı beğendim, diyebilirim.

UZAK İHTİMAL Yurtiçinde ve yurtdışında En İyi Yönetmen ve En İyi Film ödüllerini alan Mahmut Fazıl Coşkun’un bu ilk uzun metraj denemesi gerçekten başarılı. Bir din adamının Hristiyan bir rahibeye olan aşkını anlatıyor. Bu hafta vizyonda her ne kadar ödül almamış olsa da başarılı. Yönetmen aynı zamanda gazeteci Ahmet Hakan’ın kardeşi.

BABAM BÜFE sahte habercilik yapan Salim’in başına gelenler tipik 3. sayfa haberi, diyebilirim. Dondurmam Gaymak’ta başarılı olan Turan Özdemir kendini aşmış. Levent Tülek bu yıl çevirdiği filmlerle yeniden doğuşunu kutluyor diyebilirim. Tülek ödül alamadı ama gerçekten galalarda epey alkış aldı. Kulislerde kendinden pozitif bahsettirdi.

DELİ DELİ OLMA Nisan ayında vizyona çıkan fakat o dönem izleyemediğim film gerçekten mükemmel. Tarık Akan, Şerif Sezer, Levent Tülek, Zuhal Topal hele hele çocuk oyuncular ciddi anlamda başarılı. Kars’ın bir köyünde geçen film komik ama duygusal yönleri ağır basıyor.

BEŞ ŞEHİR Onur Ünlü nün yeni filminde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabından yola çıkılarak tasarlanmış. Her insanın bir hikayesi olduğu ve beş ayrı insanın hikayesi anlatılıyor. Her karakterin kesiştiği noktanın ölüm olduğu anlatılıyor. Filmde konuşan kedi rölünü canlandıran Şebnem Sönmez’i başarı ile kullanmış.

AKM Perge Salonunda gerçekleşen Halit Refiğ’i anma gecesi gerçekten duygu yüklüydü. Şans mıdır yazı mıdır bilemiyorum. Halit Refiğ’in böyle bir dönemde vefat etmesi yol arkadaşlarının onunla geçen anılarını duygu yüklü anlatımları daha doğrusu bu kadar kalabalığın bir arada bulunması gerçekten sevindirici idi. Tek tek tüm sanatçı dostları Refiğ ile olan anılarını anlattılar. Finalde Kadir İnanır’ın görüşünden sonra Halit Refiğ’in yönettiği Kemal Tahir’in ünlü eseri Karılar Koğuşu gösterildi.

Halit Refiğ gecesine katıldığımdan dolayı İKİ DİL BİR BAVUL‘u izleyemedim ama 21 Ekim Çarşamba akşamı Beyoğlu Atlas Sinemasındaki galasında izleyeceğim. Bu arada film 23 Ekim’de vizyonda.

Büyükşehir Belediyesinin ORFE Atlı Spor Kulübü ile organize ettikleri akşam yemeği muhteşemdi. Şehir merkezine yaklaşık 60 dakika uzaklıkta Kepez mevkiinde 100.000 m2 lik alana inşa edilen 1500 kişiye hizmet verebilen 4 restoran, 1 şömineli bar& restoranda ağız tadımıza uygun spesiyalleri tadabildik. Masamda Nilüfer Aydan, Devlet Devrim, Gülsen Tuncer ve Merih Akalın gibi isimlerle bir nefeste yemek yiyebilmek bambaşka bir duygu idi. Yemek sonrası haraları gezerken eğitilmiş atlara binemedim ama onlara yakından görebilmek bambaşka bir olaydı. Aklınızda bulunsun sessiz bir tatil, yeşillikler için nefes alıp at binme eğitimi alıp havuza girmek yani tam kapsamlı bir tatil istiyorsanız ORFE Atlı Spor Kulübü tam size göre. www.or-fe.com 0 242 443 17 20

Çarşamba günü ilk film olarak Reha Erdem’in çektiği KOSMOS adlı filmi izledim. Aslında tanıdık bir konu idi  bir anda düşünemedim ama çıkınca kulislerde Tom Hanks in başrolünü oynadığı Yeşil Yol’a çok benziyor cümleleri kulaktan kulağa konuşuluyordu. Sermet Yeşil gerçek anlamda başarılı Kars’ın soğunda karlar da koşuyor, buz gibi dereye giriyor. Mucizeler yaratan bir hırsızın hikayesi diyebiliriz. Yılların evvelin mankeni Sabahat Doğanyılmaz oynuyor. Bir ara  ‘’Ne iş,‘’ diyorum. Rolü kısa olsa da başarılı. Bu arada Doğanyılmaz’ı denize girerken gördüm ciddi anlamda zayıf ama yakışıyor zayıflık. 2009’da ödülleri kaptı, bakalım gişesi nasıl olacak.

GÖLGESİZLER Bahar aylarında davetiyesi gelmişdi ama bir türlü gitmek nasip olamamıştı. Hasan Ali  Toptaş’ın romanından uyarlanan film İstanbul dan ayrılıp bir köye yerleşen berberin hikayesi anlatılıyor. Ümit Ünal’ın çektiği bu filmde final biraz değişik ama efsanevi bir olay gibi acaba gerçek olabilir mi? Diye düşünüyorsunuz adeta. Selçuk Yöntem ve Hakan Karahan başrolde.

Bir film nasıl çekilir çekim aşaması nasıl olur diye soracak olursanız  Yavuz Özkan’ın çektiği ‘İLKBAHAR SONBAHAR‘ı izleyebilirsiniz.

Çarşamba akşamı Campiramit’te yılın Onur Ödülleri dağıtıldı. Gecenin sunucuları Selçuk Yöntem ve Beren Saat  idi. Nehir Erdoğan’lı sunuma istinaden gayet pozitiftiler. Beren Saat dizideki duruşuna karşın burada gayet iyimser ve başarılı idi. Yalçın Tura, Vedat Türkali. Erol Günaydın, Sevda Ferdağ, Bob Rafelson ve Bile August  Onur Ödüllerini aldılar. Tören aralarında East  West Orkestrası kulağa hoş gelen melodiler ile biz izleyenleri büyüledi. Finalde sahne alan Zülfü Livaneli’nin konseri gerçekten fevkalede idi. Bir ara sahneye Yavuz Bingöl’ü çıkardı sanatçı keşke Ferhat Göçer’i de sahneye çıkarsaydı dedik bir ara.

Perşembe’ye üç film ile başladık.ilk film Mehmet Bahadır Er’in çektiği KARA KÖPEKLER HAVLARKEN‘ di. İki delikanlının yaşam mücadelesindeki durumları anlatılıyor. Filmde Güneşi Gördüm’de travesti rolünü oynayan Cemal Toktaş başrolde fakat Volga Sorgu tipik kendine özgü hareketleri ile izlenilmeye değer. Volga Sorgu geçen yıllarda Barda filminde aldığı Yardımcı Erkek ödülünün yanına yeni bir ödül daha getirdi.

Daha sonra MİN DİT yani GÖZLERİMİN ÖNÜNDE adlı Kürt filmini izledim. Diyarbakır’da çekilen filmde anne ve babasını kaybeden iki küçük çocuğun hikayesi, diyebiliriz. Konu olarak Behlül Dal ödülünü paylaştı, çocuklar gerçekten başarılı.

Ülkü Erakalın tarafından çekilen  Zeki Müren‘in vefatından dokuz gün evveli anlatan Çığlık Çığlığa Bir Sevda adlı filmin galası Salı günü yapılmıştı. Sanatçı Perşembe akşamı AKM salonunda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katılımıyla ‘YEŞİLÇAM ŞARKILARI‘ adı altında anı ve belgelerle  muhteşem bir gece yaşattı sevenelerine piyanosu eşliğinde dünden bugüne sevilen şarkıları yorumladı kah  hatıralarla kah barkovizyonda yıllar evvel çekilmiş görsellerle çok eğlendik çok keyif aldık ama keşke şarkıları başka bir yorumcu seslendirseydi. Ülkü Erakalın her ne kadar çok yönlü bir sanatçı olsa da şarkı söyleyebilmek ayrı bir meziyet. www.ulkuerakalin.com.tr

Festivalin son yarışma günü gündemde yine üç film vardı. İlk film yönetmen Emre Şahin’in senaryosunu da yazdığı ‘40‘ adlı filmdi. Deniz Çakır ve Ali Atay’ın başrollerini paylaştığı film, İstanbul’da bir mafya hesaplaşması komedi aksiyon tadında keyifle izlendi. Film vizyona girdiğinde epey ses getirecek gibi. 40 filminin afişi  Amerika’da yaşayan Alper Nakri yapmış. www.40thefilm.com  Başrol Ali Atay vatani görevini yapıyormuş hayırlı teskereler ona hem güldük hem  gerildik ‘40‘ güzel bir film.

Günün ikinci filmi Kutluğ Ataman’ın çektiği  ‘AYA SEYAHAT‘ idi. Dört köylünün aya seyahat etme çabaları anlatılmış ama film tadında değil tam belgesel tadında keşke tiyatral bölümler de katılmış olsaydı. Resimlerle anlatım beni biraz sıktı ön jüri neye dayanarak bu filmi seçti bilemiyorum ama daha evvelden durumu bilsem o saatlerde 30 C olan havaya karşılık Akdeniz sularına atlardım.

46. Antalya Altın Portakal Film Festivalinin gösterime son filmi Zeki Demirkubuz’un ‘KISKANMAK‘ adlı filmiydi. Festival başladığından beri en çok merak edilen film de çoğu izleyici ayakta kaldı. Nahit Sırrı Ödik’in aynı adlı eserinden filme aktarılan film tam bir dönem filmi 1930’lu yılların Zonguldak’ını anlatıyor. Berrak Tüzünağaç, Serhat Tutumluer ve Nergis Öztürk başroldeydi. İlk önce Berrak Tüzünağaç başrol gibi gözükmüş olsa da Nergis Öztürk çarpıcı oyunculuğu ve duruşu ile Portakalı kaptı.

Aklımda kalanlar

1- Festivalin en pozitifleri Coşkun Göğen ve ‘Ah Dede Vah Dede‘ şarkısıyla belleğimizde kazınmış Engin Evin’in aşırı misafirperverlikleri idi. Bir an olsun yalnız bırakmadılar tüm dostları.

2- Jürinin en popüleri Nurgül Yeşilçay’dı. Her salona girişte epey alkış aldı.

3- Şehrin her yerinde söz ve müziği Ali Kocatepe’ye ait olan ‘ANTALYA‘YA KOŞ‘ adlı şarkı idi. Halen kulağımda.

4- Kadir Baba ile Tarık Abi Dedeman’ın fuayesinde dostluk sergilediler.

5- Dedeman Otelinin meşhuru Papağan Cabbar’dı. Bir ara benim dahi omzuma çıktı.

6- Kapanış gecesi Dedeman’ın terasında 60 lılar partisi, Hillside Su Beach’te gençler partisi vardı. İkisine de katıldım, doğrusu yaş kemale eriyor ya.

7- Kapanış korosunda jüri üyesi Sırrı Süreyya Önder keşke türkü çığırmasa idi. Selen Uçer başarılı idi.

8- En mütevazi jüri Zeynep Oral’dı.

9- En şık jüri Ömür Gedik di.

10- AKM fuayesinde kahve kuyrukları yoğun ötesi idi. Bir tarafta Mehmet Efendinin Türk Kahvesi, diğer tarafta ise filtre kahve her gala öncesi muhakkak denendi. Sağ olsun sponsorlar.

Bir Antalya Altın Portakal daha nihayetlendi. Her ne kadar basında olumsuz notlar daha yoğun olsa da eldeki imkansızlıklar ve geçen yıllardan kalan borçlarla güzel bir festival oldu.

Nicelerine inşallah..

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR..

  • Caner Ural | 19 Ekim 2009 
+ yazılar