Türk oyuncu

Adam olacak çocuk, gerçekten çocukken mi belli olur? Küçükken taklitler, şovmenlik yaparmışsın. Oyuncu olmaya ne zaman karar verdin? 

Aslında şimdi düşünüyorum da çok alakası yok ☺ İnan bana çıkıp bir hastane, adliye koridorunda avukat savcı yargıç ya da  doktor ve hemşirelere sorsak onlar da ellerinde saç fırçalarıyla şarkılar söylediklerini, ailenin komiği olduklarını söylerler. Bu eylemler insan gelişimin adımlarından biri. Yani çok normal. 

Ben de aynı şeyi düşünüyorum. Küçükken ben de fırçayla şarkı söylerdim ama şarkıcı olmadım.

Bizim farkımız  insan gelişimi için küçük olan bu adımları büyük bir koşunun ilk adımları haline dönüştürmemiz. Kimimiz bilinçle, çoğumuz el yordamıyla ama sahneye ne zaman çıkmaya karar verdin dersen ilkokulda, şimdi artık rutine dönüşen o zamanlar için büyük bir adım olan okulla yapılan bir tiyatro oyunu gezisi ile. Her sınıfa üç bilet düşüyordu o üç biletten biri bana düştü. Şan tiyatrosunda bir oyuna gitmiştik. Sahnede Adile Naşit vardı. Altan Erbulak ve öğretmenimiz bizi kulise oyuncuları ziyarete götürmüştü. Sanırım orda bir toz kaçtı ☺ Sonrasında okuldaki oyunlarla devam eden birlikteliğimiz tiyatro kursları, amatör tiyatrolarla devam etti.  

En son ‘Sultan’da izledik seni. Yeni projeler var mı? 

Yeni proje hep vardır gel gör ki her yeni proje hayata geçmez  ☺ sektörün de hali ortada. Belki yaza bir sinema filmi var ama henüz netleşmedi, dedim ya o sadece bir proje hayata geçip geçmeyeceği biz oyuncuların elinde değil ☺ ama bahsi geçmişken SULTAN’ı iki kelam bir selamsız geçmeyelim. Renkleri, dokusu, dili, söylemi ile fark yaratan, ülkenin geldiği noktada bir TV dizisi çerçevesinde yaşananlara bir bakış sağlaması itibariyle o işin bir parçası olmak ne kadar mutlu ettiyse zamansız ve muğlak nedenlere dayalı bitişi o kadar üzdü..
Hocalık yaptığını biliyorum. Bunun hakkında bilgi verir misin?

Hocalık çook iddialı ☺ daha çok danışmanlık ki buna eğitmenlik diyenler de var. Hasbel kader bulaştığım bulaştıkça, üstüne koydukça, bana kattıklarıyla oyunculuğuma farklı pencereler açtığını düşündüğüm bir iş. Kişisel gelişim diye bir çatısı var çok da kabul etmediğim. Ben daha çok antre etmek diye tanımlıyorum. Şirketlere ve çalışanlarını iletişim, takım olma, motivasyon, stres gibi konularda oyunlar ve terapi seanslarıyla antre ediyorum. Gördüm ki sadece akademik bilgileri slaytlar yahut kötü tiyatral anlatılar şeklinde sunuyorlar bunun üzerine psikoloji ve oyun kavramını içine katarak bir program hazırladım. Gelişimin sınırı yok şimdi bunun üstüne sanatı da katıyorum bu sebeple İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Sanat Psikoterapisi eğitimine katılıyorum. 

Başrollerin çok şişirildiğini düşünüyorum ve hatta kimi zaman çok da iyi seçilmediklerini düşünüyorum. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? 

Başroller candır ☺ diye başlasam ne güzel olurdu, değil mi? Sektörü geliştiren, kurdukları iletişim ağıyla toplumu sanat çatısı altında buluşturan, cesur işlere verdikleri desteklerle yeniyi deneyenleri cesaretlendiren, başrollerden bunlar beklenir, değil mi? Fatih Terim futbol sektörünün başrolü, Sezen Aksu müzik sektörünün başrolü, Mehmet Ali Birand habercilik sektörünün başrolüydü, Kenan Onuk spor basını sektörünün başrolüydü ve yaptıkları ortada. Dizi ya da üst başlıkta drama sektöründeki başrollerimizde yapacak ki yapanlar var. Fakat sektörün haline bakınca yetersiz kaldığı görülüyor. Ben şişirilme kavramına çok katılmıyorum. Her başrol oyuncusu bir değer yarattığı için ordadır. O değerin saygıyı hak ettiğini düşünüyorum. Yeter ki o saygıyı gördüklerinde mantık devre dışı kalmasın ☺ Seçimleri konusunda ise inan seçilme etkenlerinin neler olduğunu bilmediğim için doğru mu yanlış mı seçiliyorlar bilemiyorum ama biliyorum ki yanlış başrol Bağdat tan bile dönmüyor ☺ sektörde yaratılmış bir Frankenstein olarak ortalıkta dolaşıyor bir süre. 

Bir menajerin var mı? Yapımcılar seninle nasıl bağlantıya geçiyorlar? 

Uzun süre, sektöründe el yordamıyla sorunları çözme alışkanlıkları nedeniyle ajansız  menajersiz çalıştım. Fakat sektördeki taşlarda yerine oturmaya başlayınca menajer ve ajansla çalışmaya başladım. Ali Sabuncugil ile çalışıyorum uzun süredir. İşine, insana ve hayata bakış açımız çok paralel. İş hayatında iyi bir takıma ihtiyacın var ve Ali ile iyi bir takım olduğumuzu düşünüyorum. Tabi bunu Ali’ye de sormak gerek. ☺ 

Tiyatro hayatında nasıl bir yer kapsıyor? 

Şu anda karşında vücut bulan karakterin temelidir tiyatro. İyi bir izleyici olmaya çalışıyorum. Takip ediyorum. 

Son dönem dizi film sektörü oldukça zorlu bir dönemden geçiyor. Sence neden böyle oldu? 

Hayatımın yazları kuyumcu olarak Kapalıçarşı’da geçmiş biri olarak daha geniş cevaplıyım mı bu soruyu ☺ Kapalıçarşı müthiş bir yerdir ve benim şahit olduğum seksenlerden beri Araplar, Macarlar, Romenler, Almanlar ve Almanya’da yaşayan Türkler en son da Ruslar’ı kötü muameleyle bu ülke ile alışverişten iletişimden kopardık. Şimdi dizi sektörümüz için de bu söz konusu hatta ben bunu televizyon üst başlığında değerlendiriyorum. Yarışma programlarının sıklığıyla yarışma programlarından, dizilerin sürelerinin uzunluğuyla dizilerden, yayın saati sözlerinin tutulmamasından tutunda bol tekrar ve düzensiz reklâm aralarıyla seyirciyle iletişimi büyük sekteye uğrattı. Dolayısı ile çocuk, genç, yaşlı, total ya da AB seyirci televizyonla iletişimi kesti. Seyirciyi kimliksiz gören, iyi işten anlamaz, ne versen kabul eder diyen zihniyet çöküşe mahkûmdur. Seyirci fark eder sadece tanımlayamaz ki bu da onun işi değildir o eleştirmenlerin akademisyenlerin işidir. Dolayısı ile genelde televizyon özelde dizi sektörü için yapılacak şey günü kurtaran tavırların dışında ve kazanıyorsak doğrudur zihniyetinden uzak vizyonlar geliştirmektir.

Genelde ekranda hep aynı yüzleri görüyoruz? Oysaki ülkemizde iyi oyuncu sayısı hiç de az değil. Neden hep aynı isimler arasında dönülüyor? 

Bilmem aynı yüzleri mi görüyoruz ☺. Başarılı bir yüzse görmemizde bir sakınca yok bence. Asıl hikâye başarısızlıklarına rağmen görünen yüzler. Yoksa iyi oyuncu zaten her eserinde ayrı bir karakter yaratmakla yükümlüdür. Bunu başarıyorsa her sezon bir eserde olmasında bir sorun yok. Haaa ama başrol dediğimiz insanlar içinse bu soru o kimliğin (yani başrollüğün) bir ömrü var, başarılıysan onbeş başarısızsan beş yıl. Buna göre yatırımlar yapar yapımcılar bazen bilinçle bazen hasbel kader. O sebeple daha çok çıkarlar karşımıza. İyi oyuncuların bunları sorun ettiğini sanıyorum çünkü onlar zaten az da görünseler çok da eserin içinde yarattıkları değerle var olmaya devam ederler.

Pek çok uyarlama senaryo var ekranlarda. Geçmişte de böyleydi, günümüzde de sıkça bu yola başvuruluyor. Bunu sağlıklı buluyor musun?   

Sağlık şu anda sektörün en son düşündüğü şey. Tüm sektör önce geçim derdinde. Sendikanın oluşumu, o oluşumun çalışma şartları ile ilgili çabaları dışında pek de kimsenin  sağlıklı bir gelişim üstüne kafa yorduğu görülmüyor. Ben Ertem Eğilmez etkisi yaratacak anlayışın TV’lerde egemen olması hayalini kuruyorum. Yani bu ülkenin hikâyeleri..  Uyarlama senaryo dünyanın sonu değil, TV’lerde yer bulmalı da uyarlama senaryolar. Türkiye dünyayı yakaladı diye safsatalar var ya ben hala bizim ayrı bir ritimde hayatı akıttığımızı düşünüyorum bu yüzden de klasikler dışında uyarlamalardan ziyade kendi özgün hikâyelerimizle var olmalıyız. Uyarlama senaryoların bu ülkenin bu toprakların hikâyeleriyle özdeşleşmediğinde tutmadığını herkes görüyor zaten. Bu dizi niye tutmadı diye oyuncu performansına, yayın saatine, yönetmenine, yayınlandığı kanala bakmaya gerek yok [gülümsüyor].

Rollerine nasıl çalışıyorsun?

Okuyarak. Henüz fiziksel olarak zorlayacak bir rol gelmediği için kilo vererek, şişmanlayarak, kas yaparak gibi magazinsel bir cevap veremiyorum çok özür [gülümsüyor]. . Daha ziyade okumalar yaparak, senarist tarafından yaratılmış karakterin dünyasına ait bilgilerimi geliştiriyorum. Bu karakterle ilgili farkındalığımı arttırıyor ve algıda seçiciliğim o minvalde gelişiyor. Baktığım, gördüğüm, duyduğum her şeyde karakterin izlerini algılamaya başlıyorum. Algıladıkça anlamaya çalışıyorum karakter üzerinden aktarılması düşünülen duyguları. Anladıkça hayaller kuruyorum o karakter ve var olduğu dünyayla ilgili. Sonrası ise sahnenin canlandırılacağı andaki güdülerime kalıyor. 

Şahika Tekand’ın hayatındaki önemi nedir? Okulundaki eğitim hayatında neleri değiştirdi? 

Şahika bir büyücüdür ☺ Büyü için kullandığı materyaller gerçekler ve bilgidir. Studio içeri adım attığınız andan itibaren sizi sarar sarmalar ki bunu sadece eğitim alan bizler değil orda oyun seyretmeye gidenlerde söyler, fark eder. Orda geçen sürecin hayatımdaki en büyük viraj olduğunu düşünüyorum. Oyunculuk, tiyatro ve hayat üzerine bakış açımın geliştiği,  (eğer bir parça varsa [gülümsüyor] ) vizyon sahibi olduğum yerdir Studio Oyuncuları. Bu minvalde sadece Şahika değil Esat(Tekand), Tuğrul (Tütüncü),  Nejat(Birecik)  hepsi o oluşumun içinde büyüye katıklarda bulunmuşlardır.

 Magazin bu işlerde ne kadar önemli?

Önemden ne anladığımıza göre değişir [gülümsüyor] . Sadece hafızayı yoklayıp düşünelim çok değil üç yıl önce magazin malzemesi olarak magazinin raflarında olanlar şimdi nerde hangi raflardalar. Ha bir de o raflardan düşmeyenler var, orda da alan razı satan razı ne sana ne bana laf düşmez [gülümsüyor].  Eğer yaptığımıza salt ‘iş’ gözüyle bakıyorsak magazin size iş imkânı yaratabilir. Gel gör ki o ‘iş’in efektif olup olmadığı ya da bıraktığı tortu ortada.  Bu tabi oyuncu için düşündüklerim “iş, eser, yapıt” minvalinde konuşacaksak magazin bir gayya kuyusudur Allah düşürmesin. Tüm bunların yanında hasbel kader televizyonculuğun mutfagında da var olan biri olarak magazin; ergen bir ruh taşır onunla iletişimde çok dikkatli olmak gerekir ☺ 

Aşkın hangi halindesin? Aşk seni yerden yere mi çarpar yoksa sen aşka kafa mı tutarsın? 

Aşka kafa tutanın aklından şüphe ederim ☺ bunca yıllık insanlık tarihi boyunca bilinen en büyük âşıklar aşka kafa tuttukları için değil aşka kendilerini bıraktıkları için var oldular. Aşkın ne yapacağı kesindir belirsiz olan insanın tavrıdır ☺. Şu sohbeti yaptığımız an itibariyle aşkın yalın halindeyim ☺ 

Aşk insanı değiştirir mi yoksa aşk, insanın içinde gizli kalmış şeyleri mi çıkarıyor? Hani bazen derler ya aşk seni çok değiştirdi. O gerçekten bir değişim mi yoksa biri geliyor, bir yerine dokunuyor da zaten var olan bir şey mi çıkıyor ortaya? 

Aşk kelime kökü olarak Arapçada sarmaşıktan türemiştir. Aramice-Süryanice anlamında da ‘karmaşık olma durumu’ vardır. Köklerine bakınca bile ortaya bir anlam çıkıyor, ben daha ne diyeyim ☺ ha illa devam edeceksek aşk çırılçıplak kalmaktır. Büründüğün bütün öğelerden bir anda arındırır seni ve bu çıplak halin sevgiliye ‘gerçeklik’ etrafındakilere de ‘değişiklik’ olarak görülebilir. Bir saç kesimin, topuklu ayakkabın, bir miktar makyajın dahi etrafın tarafından ‘değişiklik’ diye adlandırılması mümkünken tüm beden ritmini bozan bir ruh durumunun “değişiklik” yaratmaması anormaldir bence. 

Teşekkür ederim.. 

Ben daha çok..

Hande Yöremen 30 Mart 2013