Buyur Buradan Kaç’ın provalarına gittik Selin ile beraber. Röportajımız sohbet havasında geçti. Cem, Arzu ve Umut ile keyifli bir şekilde oyundan ve pek çok şeyden konuştuk.

Arzu Yanardağ [Jale]

Bu oyunda rol alma sebebin nedir?

Tiyatroyu çok sevdiğim için, tiyatro aşkından başka bir sebep yok.

Oyunla ilgili bilgi alabilir miyim?

Oyun bir komedi. Tünel kazıp iki kadının evine gelen iki salak mahkumun hikayesini anlatıyor. Eğlenceli, güzel bir komedi çıkıyor.

Ne kadar süredir çalışıyorsunuz?

Üç haftadır.

Bu oyuna seyirce neden gelmeli?

Güzel, keyifli, eğlenceli vakit geçirmek, iyi performanslar, iyi bir oyun seyretmek için gelmeli.

Oyunculuk hayatını nasıl değiştirdi?

Ben bayadır oyunculuk yapıyorum. Hayatım zaten böyleydi gibi geliyor bana. 19 yaşında başladım ben oyunculuğa. Ben aslında kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum.

Yönetmeniniz hakkında ne söylersin?

Ben Cem ile ilk kez çalışıyorum. Tabii çok eskiden tanışıklığımız, bugüne kadar çalışmak kısmet olmamıştı. Enerjisi, oyuncuyla olan frekansı çok güzel. Kendi de oyuncu olduğu için oyuncunun dilinden çok iyi anlıyor ve kendini çok iyi ifade edebilen, ne istediğini çok iyi bilen ve oyuncuyu çok rahatlatan biri. Çok memnunum kendisiyle çalışmaktan.

Oyunu yazarıyla birlikte aynı oyunda rol almak nasıl bir şey?

Aslında oyunun yazarı kimliğiyle bulunmuyor. Bunun çok ayırtına varmış biri. O yazdı ve bitti. Kendisi oyuncu olarak davranıyor, oyun yazarıyım diye değil. Sanki oyunu başka biri yazmış gibi davranıyor.

Rolü çalışırken danıştığınız oluyor mu?

Yok, zaten provalar sırasında çıkıyor karakter. Özel olarak çalışmasını yapmıyoruz. Provalarda ortaya çıktı karakter. Herkes fikrini belirtiyor. Son derece demokrat bir topluluğuz. Özgürce ifade ediyoruz kendimizi. Oyuna hizmet ediyorsa zaten hemen kabul görüyor. Gergin bir ortam yok.

Pek çok yapımda rol adın? Eski filmlerini izliyor musun?

Özellikle ne yapmışım diye değil, denk gelirsem izliyorum.

Sosyal medyayı kullanıyor musun?

Twitter kullanıyorum.

Takip ettiğin siteler var mı? 

Twitter’dan Radikal’i takip ediyorum. Twitter hoşuma gidiyor. Başka bir şey kullanmıyorum. Facebook’ta yığınla sahte hesabım var. Onu da söyleyeyim. Twitter’ı seviyorum. İşleri duyurmak, kendini ifade etmek açısından, uzun zamandır görmediğim arkadaşların ya da hayranlarımın bana ulaşması açısından çok güzel.

Oyunculuğunu beğenmediğin biri sana oyunculuğu ile fikrini sorarsa ne dersin?

Onlar zaten pek sormuyor [gülüyor]. Nedense öyle bir durum var, sormuyorlar. Kendilerinden çok emin oluyorlar. İnanıyor iyi olduğuna sormuyor hiç. Yani hiç başıma gelmedi.

Gelseydin ne derdin diye merak ettim?

Belki biraz daha rahatlamalısın diye tavsiyede bulunabilirim. Çok da sert eleştirmem, arkadaşım olmasa bile çünkü oyuncular kırılmaya çok müsait. İçlerinde çocuk taşıyorlar ki böyle deli deli şeyler yapıyorlar sahnede. O yüzden hiç kırmadan yumuşak geçiş yapabilirim.

Umut Oğuz [İsmail]

Bu ekip hakkındaki fikrini öğrenmek isterim.

Bunları özel konuşsak, kayıt dışında.

Kimse duymuyor.

Yönetmen hakkında çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Kaygılarım vardı, ikiye katlandı. [gülüyor]. Ekip, oyun çıkınca daha ziyade görünecek. Daha önceden tanışıyoruz, sinema, dizi film, ara ara çalıştığımız arkadaşlar. İlk defa tiyatroda çalışıyoruz bu ekiple. İyi bir uyum yakaladık, şimdilik güzel ama tiyatro uzun bir yol, takdir edersin. Altı ay sonra sorsan daha net cevaplar verebilirim belki. 

Mesela sıkılırsan naparsın?

Sıkılmam da tiyatronun başka bir disiplini var. Onu göze alan insanlar bunun altına girebiliyor. Bu ekipte de öyle insanlar var, sorumluluğunu bilen dolayısıyla hem beş kişi yani az olması hem de bu işte profesyonel olmuş, para kazanan insanlar olması ekip hakkında çok güzel yorumlar yapmama sebep oluyor.

Oyunla ilgili ne söylersin bize?

Adaptasyon oyunlarda ön yargılıyım ben. Niye biz yazmıyoruz, üretmiyoruz? Kötü de olsa Türk yazarın oyunu olsun, biz onu toparlarız masa başında. Biraz o kafadayım ben. Üç yüz yıllık bir tarihi olan bir ülkenin yazarlarının yazdığı oyunlarını tabii ki oynayalım ama onun üzerine kurmayalım tiyatroyu. Bizim çok dişi ,zengin malzemelerimiz, toplum yapımız var. özellikle Anadolu’da bir sürü hikayemiz varken gidip yabancı oyunlardaki “Oo Henry Bey,” olmuyor, içime sindiremiyorum. Buyur Buradan Kaç, bizden bir oyun. Hafif karikatürize ettik, daha keyifli oldu. Bence seyircinin başından sonuna kadar eğleneceği, kahkaha atacağı bir oyun.

Ekip olarak bu ilk oyununuz. Bundan sonra başka oyunlar da çıkarır mısınız?

Benim hayalim hep odur aslında. Bir repertuar tiyatrosu olsun, bir oyunda üç kişi olalım, diğer oyunda birkaç kişi daha gelsin, onu oynayalım gibi. Çok isterim. Çok zor, fakat neden olmasın.

Oyun yazarının da oyuncu olarak aranızda olmasının ne gibi avantajları var? Rolüne çalışırken bir faydası oldu mu bu durumun?

Tecrübelerimizden olsa gerek oyun çok değişti. Öyle bir zaman geldi ki o bize sormaya başladı, burası nasıldı diye? Kafa yorduk.

Ekip bir araya geldikten sonra mı yazıldı oyun, yoksa oyuna göre mi ekip seçildi?

Text vardı zaten, bence doğrusu da odur, oyuncular bir araya gelir, yönetmen nezaretinde oyun düzenlenir gerek oyuncuların malzemesine gerek günümüzün şartlarına göre. Oyunun temposuna, gidişine göre çok değişti. İlk baştaki halini oku ve izle aradaki farkı görürsün. Ben bu tarzı çok severim. 

Oynarken de değişiyor.

Odur çünkü çıkıp bir metni ezberledim, oynadım değildir ki onu yorumlamaktır aslında oyuncunun en büyük hedefi. 

Yönetmeniniz hakkında ne düşünüyorsun? 

Ben olumsuz şeyleri konuşmayı seven bir adamım müspet katkıları olsun diye. Ben daha önceden tanıyordum onu, hocamız aynı çünkü. Ben Ahmet Gülhan’ın öğrencisiyim, o da öyle. Anlattığı anıların yarısını biliyorum zaten, dinledim. Dolayısıyla hemen hemen aynı ekolden geldiğimiz için zorlanmadım. Çok zevk alıyorum.

Seyirci bu oyuna neden gelmeli?

TV’de gördüğü oyuncuyu görmek için gelmemeli. 

Neden gelmemeli diye değiştireyim soruyu?

Şunun orasını, burasını görsem diye gelmemeli.  Tiyatroya oyunu seyretmeye gelmeli. 

Oyunların tanıtımlarında bu kullanılıyor ama. Bu kişi burada oynuyor gibi..

Tabii ama iyi bir oyun seyretmek için gelmeli. Ben iki saat boyunca keyifle bir oyun seyredeceğim, duygularıma basacak, beni başka yerlere götürecek çünkü tiyatroda inandırmak daha zor, sinema daha reel, tiyatroda bir sahneye, salona gelip seyrediyorsun.

Oyun ne zaman başlıyor?

7 mayıs, işçi bayramından sonra, Hıdrellezden bir gün sonra. Ne kadar mübarek bir günde başlıyoruz..

Turne olacak mı?

Tabii, Eylül, Ekim’e kadar turne yapar bu oyun oturması için. Düşün kaç provada bu hale geldik.

Cem Özer [Yönetmen]

‘Buyur Buradan Kaç’ nasıl bir oyun?

Ahmet eskiden tanıdığım organizatör esasında. Turne organizasyonları yapar. Bir yaz onunla stand-up olarak çalıştık. Seviyorum, çok iyi niyetli, çok temiz kalpli bir insan. Çok saf, zaten saf olmasa çoktan boğmuştum. O saflığı, temizliği insanları cezp ediyor. Aradı, “Artık tiyatro kuracağım. İki tane oyun var. Sen de oynar mısın?” dedi. “Yok, yerleşik bir tiyatro, adresi belli olan bir salon olmadan tiyatro yapmak istemiyorum,” dedim. “O zaman sen koyar mısın sahneye?” dedi. Gönderdi metni, baktım. Çok da bana, bir yönetmene ihtiyaç yoktu. Ahmet’e aralarında koyabileceklerini söyledim. “Kolay bir oyun, belli zaten. Yaparsınız gider, Umut da var, yetenekli insanlar var. Biri kaptanlık yapar,” dedim. Aradan bir iki hafta geçti. Ahmet yine aradı, biz çok birbirimize giriyoruz, otorite olmadığı için her kafadan bir ses çıkıyor, sen gel, dedi. Baktım bu çaresiz, bir iki okuma provasına geleyim, kadroya bakayım, sonra kesin bir cevap veririm, dedim. Yüzü burada, yüzüne karşı rahatlıkla söylerim, ben dizi, yerli kanal izlemediğim için, tartışmalar filan hariç,  Umut’u tanımıyordum, bilmiyordum. Bir de benim burnum çok acayip iyi oyuncu kokusu alır. Mesela Pelinsu Pir bir arkadaşımın dükkanında tezgahtardı, ben onu alıp bizim kurslara oyuncu olarak gel, dedim. Levent Can bakkalın oğluydu, onu aldım, gel sen oyuncu olacaksın diye. Hocaları benim. Hani görürüm, bir şey yapmasına gerek yok, bundan iyi oyuncu olur, bundan olmaz, bundan çok iyi olur, bundan hiç olmaz, anlarım. Umut’u tanıdım, çok acayip bir adam. Çok iyi oyuncu kumaşı var. Sonra Arzu beni çok şaşırttı açık söyleyeyim. Hem de özellikle derdim ki, Arzu iyi oyuncudur sinemada, yeteneğini zaten biliyordum, disiplini çok şaşırttı. Çok disiplinli, çok çalışkan. Yasemin öyle, diğer arkadaşlar da.. Tamam, dedim Ahmet’e. Bir de benim kıramama gibi bir huyum da var. Geldim, orasını boz, burasını düzelt, oradan çekiştir, baştan yaz.. Kafamdakine oturttum. Eğlenceli, keyifli bir iş çıktı. Ben bunu niye yapıyorum. Mesela bundan önceki genç topluluk, yarı amatör, yarı profesyonel bir grupla gene bu tip bir iş yaptım. Her ekipten bir iki tane oyuncu cımbızlıyorum. Kafamda da, bu sezon yetiştiremedik salon bulamadık, önümüzdeki sezon salon ele geçirip tiyatromu kurduğumda elimde on numara on tane oyuncu olsun istiyorum. Hayal takımını kurmak istiyorum. Barcelona’yı kurmak istiyorum.  O top yarım saat dönsün ve seyirci seyretsin. İçinde bir tane bile çürük diş olmayacak. O yüzden ben aradan Paşhan’ı cımbızladım, Serhan diye bir çocuk, Mert diye biri var, iki tane kız var kafamda. Böyle böyle ekip oluşuyor. Artık telefon açarım arkadaşlara, derim ki tiyatroyu kuruyorum geliyor musunuz? Eminim ki benimle çalışan bütün bu arkadaşlar abi oyun ne, ne oynayacağım diye sormadan gelir. Yani başrol mu, değil mi? Ben beş dakika mı varım? Demezler çünkü onları en iyi şekilde değerlendireceğimi çok iyi bilirler. Benim kendimle alakalı egolarım o kadar bitmiş ki fazlasıyla bitmiş; biraz ego edinmem lazım. 

Kostüm ve dekor nasıl yapıldı?

Kostümleri, dekoru hep beraber yaptık.

Maliyetler yükseldikçe tiyatrolar turneye gidemez oldu. Dolayısıyla maliyetler düşürülüyor. Neticede dekor, kostüm oynamıyor, oyuncu oynuyor. Dekorun bu oyunda çok fonksiyonel bir yanı yok. Biraz geleneksel, tuluat tiyatrosundan yola çıkarak yaptık. İki salon bir oda dekor yapmaya gerek yok. O klasik dekor dediğimiz anlayış 70’lerde, 80’lerde kaldı. Odalar, kapılar, sandalyeler, aplikler işe yaramayacaksa niye var ki sahnede. Seyirci zaten biliyor iç kağıt dönüyor orada; kurgu her şey. Kapıdan bilet alırken o anlaşmayı yapıyor senle. Zaten dördüncü duvar yok. Seyirciyi daha fazla niye kandırıyorsun ki bir de dekorla. Gerçekçi bir dekor yaparak ne kadar gerçekçi kılabilirsin, duvar yok. Bunları artık yıkmak, aşmak, geçmek lazım. Önemi yok, duvarın önünde de oynarım, pijamayla da oynarım. Benim için hiç fark etmiyor, hayatımda hiç ilgilenmedim oynadığım oyunlarda dekor nasıl olacak diye..

Dekorcularla, kostümcüler duymasın. 

Ama şimdi bu dekor olmasın anlamına gelmiyor. Cem diye bir adam vardır, benim çok sevdiğim bir sahne tasarımcısıdır. O adam bir dekor yaptığı zaman ödüller alıyor. Dekor deyince illa dört duvar, bir kapı değil. Gerekli işte bu oyunda üç duvar bir kapı. Ben ne yaptım? Genellikle perdeler, camlar, pencereler arka tarafta olur. Ben sahnenin önüne kurdum pencereyi. O zaman oyuna da katkısı oldu, perdenin arkasında oyun var. Bir tek o işe yarıyordu, bir tek onu yaptık. Üç tane duvar, kapılar lazımdı, iki tane kapı koyduk. Ne lazımsa o var dekorda, lazım olmayan hiçbir şey yok yahut görmüyoruz onu. Mutfaktan, içeriden, kulisten geliyor. Onun dışında gerek yok. Bir de artık tiyatronun şartları çok değişti. Senin kendine ait bir salonun olur, yerleşik bir tiyatron. Daha farklı olur. Gene o klasik salon fermé dedikleri o dekordan yapmazsın da başka bir şey yaparsın. Bunun bir de turnede gezebilmesi, gittiğin her sahnede uygulanabilmesi ölçü olarak uygulanabilmesi gerekiyor. Zor. Ben öyle bir dekoru Nurgül (Yeşilçay) ile oynadığımız bir oyunda yaptım. Arkada pencere yerine kocaman, dev bir ayna, açılı, seyirciye çevirdim. Buradaki iki kişi sizsiniz. O duyguyla yoksa sahnede şık duruyor diye değil. Seyirci sahnede kendini görmesini istedim. Bar, koltuk, masa vardı. Barın olduğu duvar vardı, diğer taraftaki yoktu mesela. İşime yaramayan duvarı kullanmadım. Siyah fon perdesi kullandım. Ben illüzyonu kırmayı seviyorum, yabancılaştırmayı, şaşırtmayı, bozmayı..

Derler ki setin tanrısı yönetmen, tiyatro oyunlarında da yazarıdır.

Ben sette ateistim ya da tiyatroda. 

Bu oyunda yazar da oyuncular arasında.

Yerim yazarı. Shakspeare’i alıyoruz, bozuyoruz, Shakspeare bir şey diyemiyor. Ne hallere getiriyoruz da ben buradaki yazardan mı çekineceğim?

Çekinme meselesi değil. 

İstediğim gibi oynarım, o yazmış, bitmiş.

Yönetmenlik bir nevi hocalık, sanki ders veriyormuş gibi..

Burada o fırsatı çok bulamadım. Ben onu seviyorum, work-shop, atölye çalışmaları gibi. Burada o zamanı da, imkanı da bulamadık. 

Sadece buradaki oyuncular için demiyorum, başka öğrenciler için de soruyorum.

Var tabii isteğim ama talep gelmiyor ben ne yapayım? Bir de Cem çok para ister, diye düşünüyorlar. Saati 100- 200 TL’ye hocalık yapacak oyuncular varken ki onlar kötü oyuncu oluyor. Ayrıca ben onların öğrettiklerini bozarım. Bir ara öyle bir teklif geldi, dedim ki ben sizin müfredatınıza uygun hocalık yapamam. Ben müfredat hocası olmam. Bana ayrı bir sınıf açarsınız, ben bütün sınıfları dolaşırım, adamları seçerim, onları alırım, sizin öğrettiklerinizi bozarım.

Oyunun seyircisi bol olsun, diyoruz.

  • Hande Yöremen 15 Nisan 2013