Rıza Kocaoğlu’nu oyunculuğunu pek çok kişi beğeniyor. Bence de beğenilecek performansları var. Ancak benim için hani çok şeyi olup da sadece bir (bilinmez) eksiklikten ötürü olmayan oyunculardan biridir. Milletin ayıla bayıla izlediği Kaybedenler Kulübü’ndeki rolünü hiç sevmemiştim. Kuzey Güney’de ise sempati duyduğum bir oyuncu oldu.
Geçtiğimiz akşamlardan birinde Uniq’te sahnelenen Bernard-Marie Koltes’in yazdığı, Rıza Kocaoğlu’nun oynadığı Ormanlardan Hemen Önceki Gece’yi seyrettim. Oyun bu güne kadar 5 ödül almış. Ben açıkçası “Vay be!” demedim.
Sahne çok büyük, büyük sahneleri her zaman sevmişimdir. 3 büyük ekran kullanılmış, çeşitli görüntüler veriliyor oyun boyunca. Karanlık bir ışıklandırma tercih edilmiş.
Rıza Kocaoğlu oyun boyunca koşuyor, atlıyor, zıplıyor ve sürekli konuşuyor. Konuşuyor diyorum çünkü sanki birine derdini anlatmaya çalışıyor. Üstelik o kadar yalnız ki; diyorsun ki bu kadar yalnız olmamalı hiç kimse.. Ne anlattığını anlatmam ya da oyunun ne hakkında söylemem olası değil. Sahnede çok telâşlı bir adam var, anlatmak istiyor. Kendini anlatamıyor oluşunun sebebi sözcükleri anlaşılır olarak bir araya getiremiyor oluşu mu yoksa aslında konuşabilecek kimsesinin olmadığını bilmesi mi? Belki ikisi de.. Çok yalnız bu adam, sanki hiç bir zaman hiç kimsesi olmayacak ve aslında hepimiz öyleyiz ama bir tek o bunun farkında; ne kadar yalnız olduğumuzu bir tek o biliyor.
Oyun tek perde, dekor sabit, kostüm değişmiyor. Deneysel bir tiyatro.. Yazarın kalemi beni oyuna sarmasa da bu tarz işleri her zaman severim.
- Hande Yöremen 21 Aralık 2016