Her anne ve her baba bir prenses olarak yetiştirmek ister kızını. Bütün anlattığımız masallardaki küçük kızlar büyür ve günün birinde prensesler olur.

Herkes, “Prenses’im büyüyünce çok güzel bir prenses olacaksın,” diye sever kızını ve her küçük kız büyüyünce ‘Beyaz atlı Prens’ini bekler. Prenses olan hep iyi taraftadır, hep güzel olandır.

Acaba nerede yanlış yapıyoruz biz? Anneler, babalar ve bütün ebeveynler… Kendimizin sonunu çoktan gördüğü masala inandırmaya çalıştığımız küçük kızlar birer ‘kadın‘ olduklarında nerede, nasıl oluyor, ne şekilde düşünüyor, inandıklarını hayallerinin kırık parçalarıyla kaç kez kesiyorlar kendi umut damarlarını? Onların şimdi durdukları noktadan çoktan geçen biz, kendimizin bile inanmadığı bu masalı hiç anlatmasak onlara keşke çünkü sadece iyiler kazanmaz. Sadece iyilerin dünyası da değil burası, karanlığın ve kötülüğünde penceresi var ve keşke her şey masallardaki gibi olabilse… Bir varmış bir yokmuş ile başlasak ama hiç eksilmesek keşke. Pamuk Prenses olmayı hayâl eden küçük kız, kötü kalpli kraliçeyi de anlayabilse keşke.

Ebeveynlerin çocuklar üzerinde inanılmaz bir tahribata yol açtığını söylüyor bütün pedologlar. Gerçekliği bütün anne ve babalara yansıtılamaz elbette ama paylarının çocukları üstünde büyük olduğu kesin. Bazen sadece annesi ve babası istediği için okuyan, okuyamayan, onların istedikleri gibi giyinen, onların hayâl ettikleri hayatı yaşamak zorunda olan ve böyle büyümüş birçok kadın ve erkek var toplumda.

Zor iş anne, baba olmak. Biyolojik misyonunun dışında bir de kalp misyonu var ki, yetiştirdiği çocuğun bir birey olduğunu kabullenme bilinci çoğu ebeveyn için en zor olanı sanırım.

Masallara inanmak ve masal anlatmak, onları gerçek sanmak ve öyle bir hayat yaşamak karton bardakla çay içmek gibi, havuzda yüzüp denizi özlemek gibi. Hem içindesin hem de çok dışında, hem gerçeksin hem masal. Anne ve babalar ya da geleceğin bütün ebeveynleri için en doğrusu masal âleminden çıkıp gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatmak canlarının parçalarına. Keşke bunu yazdığımız kadar kolay yapabilsek, hepimiz bu içimizdeki masallara inanmaktan vazgeçebilsek, içimizdeki çocuğu gerçeklerle büyütebilsek.

O geleceğin pırıl pırıl genç kızlarına, yarınların güçlü kadınlarına öcülerin ve umacıların gerçek olmadığını anlatabileceğimiz gibi büyüdüklerinde prenses de olamayabileceklerini anlatabilsek. Gün gelip büyüdüklerinde, serpilip güzelleştiklerinde karşılarına çıkanın bazen bir köylü, kunduracı, emekçi, işçi olabileceğini anlatabilsek. Diğer yandan beyaz atlı prenslerini beklerken bir canavarla da karşılaşabileceklerini ve bununla başa çıkabileceklerini de bütün samimiyetimizle anlatabilsek keşke.

Onlar kırmızı pelerinleriyle ormanda kararlı bir şekilde dolaşırken hain kurtların onları yemek için karşılarına çıkacağını bir masaldan çok, bir gerçeklikle anlatabilsek çünkü sadece güzelin ve iyinin penceresinden değil, kötünün ve çirkinin de penceresinden hayat ormanına bakabilmeyi bilmeli insan.

Geleceğin kadınlarına bütün gerçeklikle ve kararlılıkla bir prenses olup beyaz atlı prenslerinin günün birinde gelip onları bulacağını, hayatlarının daha güzel olacağı masalına inandırmak yerine rüzgârlara karşı korunmayı bilmesini öğretmenin bir yolunu bulacağız. Böylelikle en ufak bir sarsıntıda yıkılmayacak, dimdik duracak, kökleri toprağa sımsıkı sarılacak, kök salacak ve daha da büyüyecekler. Hayatları boyunca yaşayacakları bütün sert rüzgârlar, fırtınalar onlara vız gelecek, karşılarına çıkan ‘beyaz atlı prens‘ kılığındaki canavarlar, büyü bozulup bir prensten çirkin bir yaratığa dönüştüklerinde korkmayacak, hayâl kırıklığına uğramayacaklar. Bir rüzgârgülü gibi olacaklar; bütün rüzgârlara karşı hep ‘ebemkuşağı’ renginde canlı ve hep hayat dolu. Bugünün küçük erkeklerine yani geleceğin adamlarına gelince onlar da rüzgârgüllerinin toprağı olacaklar, birbirlerine kenetli ve sımsıkı. Ne bir prenses arayacaklar ne de bir masal dünyası, bu hayatın gerçeğinde birbirlerini tamamlayacaklar.

Masallar hep mutlu sonla biter, hayatsa hep acı ve mutlulukla. Masallara değil hayatın kendine inanmaya ve yaşamaya değer, güzel ve çirkin olarak.

  • Zeynep Çay | 12 Aralık 2020

Website | + yazılar