Uygarlığımız, büyük bir sınavdan geçtiği, adını ‘Pandemi’ koyduğumuz, kendi hücrelerimizdeki, tek kişilik oyunumuzda, sanırım birçoğumuz geçmişi tekrarlar ve yeniden anar olduk.
İçimize dönüp, kendimize ayıracağımız bolca vaktin olduğu ama sosyalleşme adına yapacaklarımızın, hain bir virüs tarafından elimizden alındığı şu dönemde, hepimiz tahtı elinden alınmış, birer devrik kral ve kraliçeyiz sanırım. Hepimiz sudan çıkmış balık gibiyiz, zaman bol ama yapacak pek bir şey yok.
Parklar, sokaklar, kafeler yalnız kaldılar. Sinema salonları kapalı, tiyatrolar suskun. Dünya, artık daha sessiz bir yer ve şimdi kulaklarımızı kabartıp, kendi iç seslerimizi duymamızın tam vakti. O kadar gürültü ve ses arasında, bunca zaman duyamadık, bazılarımız duydu ama beklenen bir toplantı, önemli bir iş seyahati, çok acil gelen bir telefon önüne geçti bu sesin.
Şimdi dünya daha suskunken tam sırası, hadi kulak verin o sesin büyülü tınısına. ‘Dinleyin,’ bunca zamandır size anlatmak istediklerini. Bu dönemde gerekli olduğunu düşündüğümüz birçok şeyin aslında ne kadar gereksiz olduğunu anladık ve ertelediklerimizin aslında ne kadar önemli olduğunu. Şimdi her şey susmuşken, iç seslerimiz anlatacak bize her şeyi. ‘Duyuyor musunuz?’
‘Doğa yorgundu, kendine gelmek için yalnız kalmak istedi. İnsanlık unutkandı, sevgiyi, bir başkasının hayatındaki değerini unutmuştu, önemsemiyordu.’
‘Evler çoğalmış, katları artmıştı ama ruhlar yalnızdı.’ Şimdi bir hücrede konuşuyor iç sesimiz, “Bu uygarlıktaki her şeye sahip olmak bile insanın yalnızlığını gideremez ve ne varsa, kalpten bize bağlı olan kıymetini bilmeliyiz.”
Geçen zaman gibi, bu virüs de sadece geçiyor dünyamızdan ve uygarlığımız yeniden iyi olduğunda, senden yeni bir sen yaratmak için şimdi en büyük fırsatın elinde. “Dinle, içindeki sesi.” Yalnız değilsin, kalk bir kahve yap, karşılıklı otur, konuş iç sesinle.
Güzel yarınlar için, sen farkında ol, farkındalık yarat.
- Zeynep Çay | 09 Ocak 2021