Bağımlılar ve bağımlılıklar.. Hayatlarımızın mutlaka bir döneminde, bu iki sözcükten en azından bir tanesini duymuşuzdur. Alkol, uyuşturucu, kumar, seks, alışveriş, sigara, yeme içme ve daha nicesi.. ‘Bağımlılık’ adı altında insanı içinden çürüten bir sürü illet.
Peki, ya ruh bağımlılıklarımız, kalp ilişkilerimiz? Zor bir hayatın içinde yaşıyoruz, yaşadığımız coğrafya zor, insanları sürekli memnun etmek zor. Aynı şeyleri düşünmek, empati yapmak, karşıt görüşlere hoşgörü göstermek zor, karşılık vermek, almadan vermek, koşulsuz olmak nerdeyse imkansız ama hani ‘imkansız yoktu’? Her gün bir parçası kopan ve yerine yenisini zamanla kazanan ‘denizyıldızları’ gibiyiz ama onlarla ilgili bilinen bir gerçek vardır ki denizden çıktıkları an, suya geri dönseler bile ölürler. Böyle olduk hepimiz, her birimizin farklı bir bağımlılık denizi var.
Belki de sevgiyi ve aşkı da bu bağımlılıklarla besleyip, kendi dünyalarımızda anlamlar yükletiyoruz. Kimileri, ‘alışkanlıklar’ diyor bu duruma ama sanırım alışkanlıktan çok öte bu durumumuz tamamen ‘bağımlılık’.
Bir başka insan ya da insanların ve bize hissettirdiği duygularının bitmesinden ölesiye korkuyoruz ki bitmemesi uğruna canımızı bile vermeye hazırız, bazen de can almaya ve hayat yok etmeye. Öyle değil mi ‘aşk cinayeti’ adı altındaki bütün cinayetlerin arabesk ve bir o kadar da ortak cümlesi ‘ya benimsin ya kara toprağın.’ Artık senin olmayan, çürüsün yeter gibi kokuşmuş bir zihniyet bu.
Gözlerimiz dönmüş, öyle tahammülsüz bir tavırdayız ki, bencilce ve bizden başka kimsenin önemi yok sanki. Nedeni tamamen korkular, bağımlısı olduğumuz duyguların bizi kavuran tutsaklığı. Yalnız kalmak, bir daha sevememek ya da sevilmemek, reddedilmek, tercih edilmemek ve bir sürü neden.
Bundan yıllar önce, Zagreb’de yaşayan bir arkadaşım “Biz bağlı olmayı bağımlı olmak sanıyoruz ondan bütün hatalarımız,” diye efsanevi bir cümle kurmuştu soğuk bir Zagreb gecesinde. Dönüş yoluna üstüne öyle çok düşündüm ki, gerçekti ve doğruydu. Temeldeki, bütün insani ilişkilerin derinliklerinde sevgi eksikliği, ana kopuş nedenindeyse bağlanmak ve bağlılıkla ilgili sorunlar vardı. Erkekler ve kadınlar sürekli sevgisizlikten söz ederlerdi, herkes aldatılmaktan ve sadakatsizlikten yakınırdı ama ilişkileri içinde zamanla mutlaka istemedikleri insana dönüşür, asla yapmam dedikleri şeyleri yapar ve kendi cehennemlerini yaratırlardı. İnsanoğlu kendi kendinin kurduydu ve kaçınılmaz son herkes birer bağımlığa dönüşürdü. Korkuların kölesi, bencilliklerin zavallı birer oyuncağı. Bütün biten ilişkilerin, sonunda keskin duyulan acı bu ‘bağımlılık’ duygusunun ayak sesleri.
Dünya, bir kaç milyar yıldır var ve insanlık nerdeyse onun varoluşuna eşit. ‘Karagöz ve Hacivat’ perdesi gibi bu hayat, sürekli gölgeler gelip geçiyor. Biz de gelip geçiyoruz bu hayattan. Bilmediğimiz bir yolda yürüyoruz, aslında hiç kazanamayacağımız bir savaş veriyoruz. Matematik hesaplarını sevmem ama kaç baharımız var ya da kaç yaz? Belki de hiç bir yazımız yok. Bilmiyoruz!!! Sevmek, değer vermek ve değerli olmak bunlar sahip olduğumuz şeylere ölesiye bağımlı olup hayatımızı zehretmemizin çok ötesinde manevi besinler. Bağımlılık, ruhu hasta ediyor, oysa her şey gerçek sevgi ve değer sırrında gizli. Sevgiyle büyüyor çiçekler, açıyor tohumlar, uyanıyor ve tazeleniyor doğa.
Kendimi psikolojik olarak çok kötü hissettiğim ve büyük bir hastalık haberi alacağımı düşündüğüm zamanın birinde, sevgili doktorum İhsan bey “Yalnız geldik, yalnız gidiyoruz, sen henüz anlamadın mı?” demişti. Anladım hocam, hayat bağımlı olmak için bile çok kısa. Nice sevgiye ve gerçek olan her duyguya ve aşka delice tutunmak, ‘bağımlı’ olmak yerine hayata sıkıca bağlı olmak adına nice güzel günümüz olsun hepinizin. Elbette ki hayat zor, zorluklar hep var ve hep var olacak. Belki yalnız kalacağız, terk edileceğiz, reddedileceğiz, daha az sevileceğiz, belki gün gelecek tercih edilmeyeceğiz ama bilinir ki ‘ışığa uçar bütün pervaneler.’ Bütün bağımlı duygularımızın iplerini çözelim, aşka uçalım. Sevgili lise arkadaşım ve sesine ve şiirlerine hayran olduğum güzel kadın Mehtap Meral bu hafta bir yazısında şöyle yazmıştı ‘çöl susuz yaşayabilenler içindir.’ Bütün zorluklardan aşkla çıkanlar selam olsun size.
İyi hafta sonları efendim.
- Zeynep Çay | 21 Mart 2021