Bu hafta çok üzücü ve zor geçen bir hafta oldu benim için. Hayatın kendi ritmi içindeki zorluklarla mücadelesi bir yana, çok değerli dostum toprağa düştü. Yorgun bir akşam ortak bir arkadaşımızın sosyal medya hesabındaki ufacık bir yazıyla öğrendim haberini. ‘Luran abi mekânın cennet olsun.’
Hayat ne kadar garip, bazen sadece bir kaç cümleye sığmak zorunda kalıyor söylemek istediklerin, oysa yazsan sayfalar yetmez, konuşsan için soğumaz.
Bu iki satır yazıyı okuduğumda inanamadım ya da beynim, kalbim inanmak istemedi. Önce yazıyı paylaşan arkadaşımı arayıp sormak istedim ama vereceği cevaptan da ölesiye korktum, korkarak baktı parmaklarım ve atılan tweetler haykırdı acı gerçeği. ‘Luran Ahmeti’yi kaybetmişiz.’ Neden? Corona virüsten. Ölümle ilgili çok saçma bulduğum ama hepimizin istemsiz yaptığına inandığım psikolojik bir olgu var ‘Neden öldü?’ Bu bir çeşit beynin ve mantık ölçülerinin, o kişinin ölmesini kabul etmek istememesiyle alakalı bir savunma mekanizması bana göre ama sonradan çok saçma geliyor. İnsan hep neden neden neden diye sormak istiyor; her ölüm erken, her hayat henüz yaşanamamış isteklerle dolu çünkü.
Aslında söyleyecek o kadar sözüm, yazacak o kadar kelimelerim var ki ama yine garip bir durgunluk hâkim içime. Bu hafta birileri dostunu, kardeşini, abisini, bir kadın eşini bir küçük kız babasını kaybetti. Hep yetim, hep öksüz biraz da eksik kaldık.
Yazılacak onca şey varken yazamamak, dostunu defnetmeye bile gidememenin tarifsiz bir acısı her şeyin önüne geçmiş durumda ama yine de bir iki şey zorlayıp yazmam gerekiyor. Corona virüs, nereden çıktı, neden hayatımıza girdi bilmiyorum. Maskeye ve aşıya inanmıyor olabilirsiniz, işe yaramıyor olabilir de bilmiyorum, bunlarla ilgilenmiyorum da, bu yasaklar canınızı çok sıktı, hafta sonu gezmelerini özlüyor da olabilirsiniz haklısınız yaşadığımız her şey şu an tam bir bilinmezlik içinde hatta kim bilir kaç sayılı birer denklem olmuş durumda.
Dünya olarak, zor bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde, bu lanet olası hastalık daha ne kadar canımızı acıtacak, kimleri bizden kopartacak, yaşayacaklarımızı yetim bırakacak korkuyorum, öyle çok korkuyorum ki bir sevdiğim insanın daha ölüm haberini alacak olmak uykularımı kaçırıyor. Biraz daha dikkat inanın bir şey kaybetmeyiz, zor biliyorum ama yapmak istediğimiz her şeyi güzel günlere ayırabiliriz ve siz sevdiğini söyleyemeyen, paranın her şeyi çözdüğüne inanan yalnız ve acınası insan topluluğu eğer ki içinizde böyle duyguların ufacık bir tohumu varsa hemen kökünden fırlatıp atın, büyütmeyin bu uğursuz tohumları, asla filiz vermesin ruhunuzda. Geçen haftaki yazımda ‘Kaç baharımız, kaç yazımız var, belki de hiç yazımız yok,’ demiştim. Değerli dostum Luran’ın bir baharı, bir yazı daha olmadı, olamadı. Bundan sonraki nice bahar, yaz, kış onsuz geçecek, nice proje, nice zamanda. Öyle çok anı var ki aklımda o artık sadece anılarımızda yaşayacak. ‘Şunu çok severdi, buraya gitmiştik, bunu dinlemiştik diyeceğiz ve hep kadehler kalkacak anısına.’ Sizin hâlâ vaktiniz varken, sevdikleriniz sıcakken hâlâ, toprak sizi ayırmamışken haydi sarılın, biliyorum sosyal mesafe diyeceksiniz o zaman arayın herkes artık bir telefon uzağımızda, sonra çok geç olur. Bir daha arayamamak, konuşamamak daha zor, ‘seni seviyorum, seni özledim’ diyemeyen ego sahipleri bu cümleleri kurduğunuzda incileriniz dökülmez, pullarınızı kaybetmezsiniz emin olun ki bunu demek bir daha diyememek olmanın delirtici kabullenişinden daha kolay. Hayatlarımızda şu an artık var olmayan bir sürü insan var ve hâlâ var olanlar hâlâ vakit varken aranmayı hak ediyorlar.
Vakit, çok geç olunca hep iş işten geçer sonra pişman olmamak için doğru vakit hep bu zamandır. Ölüm, bu pişmanlıkların en acısı. Hikâye hep yarım kapanır, her insan hayatı yaşanamamışlıklarla dolu çünkü.
Biliyorum içinizden geçiyor, şimdi, hepinizin aklına, gönlüne, kalbine düştü birileri belki çok anlamsız kavga edilen bir arkadaş, belki nedensiz araya zaman girmiş bir dost, belki sadece egolar nedensiz korkular yüzünden uzak durulan bir sevgili! Hadi korkmayın, ölmediyse herkes bir telefon uzağınızda.
Ve sevgili Luran, söyleyecek sözün çok olduğu ama kelimelerin boğazımda hıçkırdığı yerdeyim, kulağımda hayal kahvesindeki son müzik.. Geçtiğin, gittiğin yerler çok çok güzel olsun dostum, kardeşim. Sonraki bir hayatta görüşmek üzere.
İyi hafta sonları dilerim hepinize.
- Zeynep Çay | 04 Nisan 2021