Çölde, gökyüzüne gitmeye hazır mısınız? Kulaklarınıza garip geldi, değil mi? Haydi, hazırlanın Fas’a gidiyoruz.

Fas, aralarında Cezayir, Moritanya ve Tunus ve Libya’nın da bulunduğu ‘Mağrib’ bölgesinin en önemli ve en batı ülkesi. Arapçada, batı anlamında kullanılan ‘Mağrib’ kelimesi, Mekke merkez alındığında en batıda kalan demek oluyor ve islam coğrafyasında önemli bir yere sahip.

Afrika’nın en kuzey ucunda Arap ve Berberi’lerin ağırlıkta olduğu bir bölge burası. Tarihi ve coğrafi büyük öneme sahip. İngilizce ve birçok batı dilinde ‘Marakeş’ şehri ‘Morocco’ olarak geçmekte, Türkçede ise ‘Fez’ kentinden gelen ve dilimize yakınlaştırılmış haliyle ‘Fas’ olarak geçmiş durumda.

Fas, popüler kültürde adını en büyük ve ünlü şehri ‘Kazablanka’ duyurmuş durumda. Sinema tarihinin unutulmaz filmlerinden biri olan ve şehirle aynı adı taşıyan filmin ismi sayesinde şehir ününe ün katmış. Marakeş, Fez ve Kazablanka’dan sonra bilinen en büyük şehri Atlas okyanusu kıyısında ki ‘Rabat.’

Tarık bin Ziyad’ın Akdeniz ve Atlas okyanusunu birleştiren sonra kendi adıyla anılmaya başlanacak olan Cebel-i Tarık boğazını aşıp karşı tarafa geçmesiyle başlayan ve İslam medeniyetinin kurulmasını sağlayan topraklar burası.

Fas, yolculuğumuza çıkmadan önce hakkında birçok kitap okuduk ama öyle bir kaç ve bir kaç bilgi sahibi olunacak bir yer değil bu topraklar, gerçekten görmek, havasını solumak ve yaşamak gerekiyor. Mesela, ‘Endülüs bölgesi, ‘Mağrib’ bölgesine göre daha çok biliniyor, bizim içinde öyleydi açıkçası gidip görmeden önce hiç bir bilgimiz ve fikrimiz yoktu.

Bölge çok sıcakkanlı insanlara sahip, hiç yabancılık çekmiyorsunuz, hatta bazen Faslı olduğumuzu sanıp bizimle Arapça konuşmaya çalışan insanlara rastladık.

Fas, için söylenen ‘renklerin ülkesi’ tanımı tamamen doğru, özellikle Rabat’ta gezdiğiniz en an bu renk cümbüşünü görmeniz mümkün. Mavi ve beyaz boyalı evleri Fas’ın simgesi şeklinde, özellikle evlerin kapıları ayrı bir dünya ve her evin önünde ki saksı saksı çiçekler sanki çocukluğumuzun mahallerini anımsatıyor. İslam şehirlerine özgü mimari bu bölgede de sizi sımsıkı kucaklıyor. Mahremiyet, birliktelik ve sıcaklığı doyasıya yaşıyorsunuz.

Fas’ın yer yerinde bir döneme damgasını vurmuş Fransızların izlerini ve kültürlerini bulmanız mümkün. Arap kültürünün izlerini bulamayınca, Berberi kültürüne ait bir iz arıyoruz fakat özellikle Fransız kültürü de bölgede ağırlıklı olarak hüküm sürüyor. Havaalanından çıkıp bizi otele götürecek olan taksi şöförü İngilizce ve bilmiyor ve bizde Arapça bilmiyoruz, şöför hemen Fransızca bilip bilmediğimizi soruyor ve biz ilk kez İngilizce olmadan anlaşamıyoruz. Rabat’a gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerlerin başında ‘Hasan kulesi ‘var. Bu yapı çok sembolik bir iddia sonucunda yarım kalmış ve yarım asırdır hala hüzünlü bir şekilde Atlas okyanusuna bakıyor.

Şimdi ‘gökyüzünde çöl nasıl olabilir?’ dediğinizi duyar gibiyim inanın ki Rabat’ı gördükten sonra ‘gerçekten oluyormuş’ diyeceksiniz. Rabat kalesinin önünde güneşin batışını izlerken, bin bin renge bürünen gökyüzünü hiç bu kadar geniş görmediğinizi anlayacak ve onu kocaman bir gökyüzü çölüne benzeteceksiniz. Atlas okyanusunun kıyıya vuran dev dağlarının ardında güneş Endülüs’e doğru batarken her şey o kadar muhteşem gözüküyordu ki.

Fas için söylenebilecek ve yazılabilecek öyle çok şey var ki Kazablanka ‘beyaz ev’ demek, Rabat ‘kale’ Marakeş ise ‘tanrının toprakları’ düşündüğüm zaman bu isimlerin o kadar doğru isimler olduğunu anlıyorum ve bu kadar güzel gökyüzüne hâkim ülkenin adı olsa olsa ‘gökyüzü krallığı ’ olur.

Mutlu ve sağlıklı haftalar dilerim.

  • Zeynep Çay | 27 Nisan 2021
+ yazılar