“Müzik: Fahir Atakoğlu” belgeseli, sinemadan reklama, belgeselden unutulmaz şarkılara, müziğin hemen her alanında zihinlerimize kazınmış tınıların ardındaki imzaya yakından bir bakış niteliğinde..

Moda’da, her katından ayrı bir melodi yükselen bir konakta doğan, Cemal Reşit Rey’in son öğrencilerinden biri olma fırsatını yakalayan, 80 darbesi öncesinde özgürce müzik yapmak için İngiltere’de yüksek öğrenime başlayan, Türkiye’ye döndükten sonra ise MFÖ’den Sezen Aksu’ya önemli isimlerle çalışan bir isim, Fahir Atakoğlu… Onno Tunç, Atilla Özdemiroğlu gibi Türk müzik sahnesine damga vurmuş müzisyenlerin yol arkadaşı, Türkiye’de reklam müziğinde yeni bir sayfa açmış, belgeseller aracılığıyla enstrümental müziği geniş kitlelere sevdirmiş özel bir insan… Aynı zamanda, şöhretinin zirvesindeyken bile, müziğini dünyaya duyurmak için her şeyi ardında bırakıp Amerika Birleşik Devletleri’nde sıfırdan başlayabilecek kadar cesur bir müzik tutkunu… Onun yaşamı, ülkemizdeki müzik sahnesinin 90’ların başından bugüne gelişiminin de, müzikte hızla değişen teknolojik dönüşümün de izdüşümü.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın destekleriyle hazırlanan “Müzik: Fahir Atakoğlu” belgeseli, İstanbul’da Atakoğlu’nun yaşamında iz bırakan mekanlardan ABD’deki stüdyosuna uzanan bir coğrafi pencereden, Atakoğlu’nun müzikal serüvenine, müzisyenin kendi bakış açısıyla ışık tutuyor.

Müzik: Fahir Atakoğlu belgeselinin AKM’de 31 Ocak akşamı düzenlenen galasına katıldım. İki gün öncesinde haberdar olduğum akşama gittiğimde aslında Atakoğlu’nun son dönemde yaptıklarından pek haberdar olmadığımı fark ettim. Sanırım ben en son ‘Lâl’ zamanlarında kalmışım. O dönemde Sertab Erener bile söylese, o besteye söz yazılmasının o esere ihanet olduğunu düşünmüştüm. Pek çokları o şarkıyı sevmiş olabilir ama benim için o sözler dipsiz kuyuya atılmış bir taş parçası gibiydi.

Gelelim günümüze.. Fahir Atakoğlu’nun ilk defa canlı performansını seyrettim. Belgesel gösterimi öncesi mini bir konser veren Fahir Atakoğlu, konserine başlamadan önce bir konuşma yaptı. Sahneye çıktığı ilk andan itibaren onun zaten oraya ait olduğunu anladım. Konuşması sırasında 6-7 yaşlarında müzik için dünyaya geldiğini anlatan sanatçının öyle olduğuna zaten anında ikna oluyorsunuz.

Onu sahnede seyrederken sanki elimden tuttu ve beni kendi dünyasına alıverdi. Sanki süperman ile dünyanın üzerinde uçuyorduk. Ondaki o tutkunun etkisinde kalmamak mümkün değildi benim için. İçimdeki hayâl kırıklığı ile hissettiğim hayranlık arasında bir yerlerde piyanosunun tuşları arasında gezdik birlikte. Hiç bitmesini istemedim.

O akşam Fahir Atakoğlu’nu seyrederken aklımın içinde dolaşan biri daha oldu: ‘Atom Bombasının Babası’ olarak tanımlanan atom bilgini Robert Oppenheimer. Ne demek istediğimi pek çok kişinin anlayacağını biliyorum.

“Bu eseri bana yazmam evren tarafından müsaade ettiği için çok müteşekkirim. ‘Sarı Zeybek’, SEVGİLİ ATATÜRK İÇİN” diyerek eseri icra etti.

Konser ile belgesel gösterimi arasında yanına gittim ve kendisiyle tanıştım. Belgeselin hangi platformda yayınlanacağını henüz bilmiyorum. En kısa süre içerisinde bu bilgiyi de paylaşacağım.

Müzikle harmanlanmış bu yaşama tanık olurken ne için dünyaya geldiğini bilmenin ne müthiş bir şey olduğunu çok iyi anlıyorsunuz.

Ekip 🎬🎥

Yönetmen: Batuhan Tunçer

Yapımcı: Vildan Mumcu & Gökhan Mumcu // DIGIVEGA 

Görüntü Yönetmeni: Aydın Kapancık 

Senaryo Tasarım & Editör: Azade Aslan

Uygulayıcı Yapımcı: Müge Aral 

Müzik: Fahir Atakoğlu  

B-Roll: Ömer Aydın  

Kamera Asistanı: Aleyna Azanpa & Dilara Çakıroğlu 

Ses Kayıt & Mix: İlkin Kitapcı  

Drone Pilotu: Cumhur Büyüktaş @cumhur_buyuktas 

Kurgu: Batuhan Tunçer

Animasyon Yönetmeni & Görsel Efekt: Efe Okay  

Colorist: Ecem Gelgeç  

Afiş Tasarım: Emre Güleş & Kerem Çetin  

Fahir Atakoğlu Ekip: Hasan Demirel & Müge Demirel