Suç ve şiddet bireysel mi yoksa toplumsal mı sorusunu soran oyun, günümüzde şiddet, suç ve adalet üçgeninde izleyicilere bir ayna tutarken, topluma pek çok soru da soruyor.
Hep bir camın ardından baktın şiddete ya da sana uygulandığında hapsedildiğin derinin içinden.
Şimdi ona bir aynada bakacak cesaretin var mı?
İnsandan bir aynada.
Öyleyse perde
!

Türk sinemasının kült filmlerinden biri olan Serdar Akar’ın yönettiği Barda, Serhat Yiğit tarafından oyunlaştırıldı ve Işıl Kasapoğlu yönetmenliğinde sahneye kondu.

Oyunu 7 Şubat akşamı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen prömiyer akşamında seyrettim. Bu yılın en görkemli oyunlarından biri olan Barda oyununda Tardu Flordun, Deniz Çakır, Onur Olgun, Barış Özkan, Mehmet Konu, Hivda Zizan Alp, Meriç Taner Kadıoğlu, Derya Kahya, Mete Toygar Durak, Toygun Elaldı, Seda Soysal, Egehan Kars ve Dilara Çivici oynuyorlar.

Salona girdiğimiz an müthiş bir dekorla karşılaştık. Tiyatro severlerin çok iyi bildiği isimlerden birine ait dekor tasarımı: Cem Yılmazer. Sahneye bir bar kurulmuş. Çok beğendim. Aynı şekilde ışık tasarımı da Cem Yılmazer’e ait. Işık tasarımı bu oyun için çok öne çıkıyor, şiddet sahnelerinde ışık çok da başarılı bir şekilde kullanılmış.

Ben şiddet seyredebilen insanlardan biri değilim. Özellikle esir alma, tutsak etme konulu filmleri seyredemem. Bu sebeple biraz da sıkılarak yazıyorum ki Barda filmlerini seyredemedim. İkincisi hakkındaki yorumları pek takip edemedim ama ilk çekilen Barda filmi büyük ses getirmişti. Film, 1997 yılında Ankara Gaziosmapaşa’da yaşanan gerçek bir olaya dayanmaktadır. Okurken insanı korkunç duygulara sürükleyen o olayı yaşayanları düşünemiyorum bile. Serdar Akar’ın senaryosunu yazdığı Barda filmi 2007 yılında, oyunun sahnelendiği güne yakın 2 Şubat’ta vizyona girdi. Filmdeki oyuncuların özellikle Nejat İşler’in performansı hâlâ konuşuluyor.

Oyunun filmden farkı, bu oyunda şiddetin kendisinden çok şiddetin eleştirisi yapılıyor. Yine bir başka fark da Deniz Çakır’ın oynadığı Gülsüm karakterinin eklenmesi.

Tardu Flordun da Deniz Çakır da iyi oyunculardır, iyi de oynamışlar, denebilir ama benim dikkatimi bir şey çekti. Mekânı basan karakterler oto tamir işinde çalışıyorlar, alt tabakaya mensup insanlar. Birlikte geldikleri Patlak, Kırkbeş, Çırak karakterleri tam olarak o sınıfa göre giyinmişlerken, Selim ve Gülsüm karakterlerinin kostümleri ait oldukları sınıfı yansıtmıyordu. Ben ikisinin de uyguladığı şiddete, onların o kadar da vahşi olduklarına da pek ikna olmadım. Açıkçası bu insanlar leş insan ve Tardu Flordun ile Deniz Çakır öyle görünmüyorlardı, yeterince ne kadar rezil insanlar olduklarını hissettirmiyorlardı. Kafamızdaki yansımalarına uymuyor, o yüzden diye düşünebilirsiniz ama oyunculukla o algıların hepsi yerle bir edilebilir. Bence bu sebeplerden bu iki karakter çok da doğru bir şekilde ele alınmamış.

Hivda Zizan Alp’in sesini de, oyunculuğunu da beğendim. Sevda Soysal rolü üzerine kafa patlatmış belli oluyor ama diğer oyuncuları çok arka planda kalmış buldum. Ne yazık ki oyunda bir oyunculuk şöleni, tatmin edici oyunculuklar yoktu. İlk oyun olduğu için bir ihtimal zaman içerisinde bu oturabilir ama ben tüm oyunculara aynı özenin gösterildiğini düşünmüyorum.

Oyunun tekstinde (filmde olmayan) bazı yerleri çok beğendim. Sistem ve günümüzde uygulanan şiddetin eleştirisi altı çizilerek iyi yapılmış. Ancak Deniz Çakır’ın oyunun sonlarına doğru bir tiradı var, bence gereğinden fazla uzun olmuş. O kadar uzun olması da anlamını yitirtmese de, etkisini azaltmış.

Oyun tek perde ve 90 dakika kadar sürüyor. Süresi iyi ayarlanmış ama oynandıkça tekstin biraz değişeceğini daha doğrusu bazı yerlerinin değişmesi gerektiğini düşünüyorum.

Film ile oyunu kıyaslamayın. Eğer seyrettiyseniz daha önce filmi seyretmemiş gibi oyuna bakın. Hikâye, karakterler (Deniz Çakır: Gülsüm hariç) aynı olsa da senaryo ile tekst birebir aynı değil, hatta ele alış biçimleri farklı.

Oyun tam da olması gerektiği gibi bar ortamıyla başlıyor. Sahnede canlı müzik var. Grup başlarına geleceklerden habersiz sahnede, müşteriler var. Üç şarkı üst üste söyleniyor. Teoman’ın da bir şarkısına yer verilmiş. Sizi o eğlenceli ortamın içine sokuyorlar. Bar kapandıktan sonra da olaylar başlıyor.

Benim dikkatimi çeken bir başka şey de şu oldu. Barı basanlar, esir aldıkları kişilere hap yutturuyor zorla. Ancak hap içirilmiş hiçbir oyuncuda bunun etkisini görmedim, sanki şeker yemiş gibi oynadılar. Hap aldıktan sonra kafalarının güzel olması gerekmez miydi?

Oyunu seyrederken gösterilen şiddetten tüyleriniz diken diken olmuyor. Evet, üzülüyorsunuz ama sizi koltuğunuzda otururken germiyor. Şiddet haberlerine çok mu maruz kalıyoruz yoksa oyunda şiddet yeterli derecede mi gösterilmedi, bunun üzerine düşünmek gerekiyor ama zaten bu oyunda şiddet eleştirisi yapılıyor ve siz söylenen cümleleri onaylıyorsunuz.

Barda oyununu seyredebilirsiniz. Film kadar tabii ki etki bırakacağını düşünmüyorum. Zaten kimsenin böyle bir beklentisi de yoktur. Güzel bir oyun. Zamanla daha da oturacağını ve bazı yerlerin elden geçirileceğini ümit ederek yazıyorum: Seyir listenize alabilirsiniz.

Oyun hakkında bilgi almak için: vigor_sanat

Bilet için: Barda biletinial